Badem Çiçekleriyle Şenlenen Topraklar; Datça
Antik Çağda adı Knidos olan yarımada 15. yy da Osmanlı İmparatorluğuna geçince adı Datça olarak değiştirilmiştir.
Manzara açısından en güzel ve en fazla çeşitlilik gösteren yarımadada bozulmamış doğasıyla, zengin florasıyla, bol oksijenli havasıyla ve tertemiz deniziyle, yıpranmış dünyamızın en yaşanabilir yerlerinden biridir Datça…
Milattan Önce 64’te yaşamış Yunan filozof Strabon, “Tanrı uzun ve sağlıklı yaşatmak istediği kullarını Datça’ya gönderir” diye boşuna söylememiş…Gördüğüm manzaralar bir ressamın “Huzur” adlı tablosu gibiydi.
Ege’nin en güzel kıyılarına ev sahipliği yapan Datça Yarımadası Bükler ile dolu. Bal, Badem ve Bük diyarıdır Datça.
Bük’ün anlamına gelince DÖNEMEÇ demek. Palamut Bükü, Ova Bükü, Hayıt Bükü ve Kızıl Bük gibi koyları var.
Datça’ya gitmeye niyetlendiğimde oraya gitmek yürek ister birde bulantı hapı demişlerdi.. : )
Beş yıldızlı otel yok burada, aile işletmeleri ve butik oteller var. Hatta yıldız olarak da Badem kullanmışlar kapılarında. Mesela Üç yıldızlı otellerin Kapısında 3 badem var.. : )
Oksijeni , dinginliği, huzuru arayan gezi dostlarına Datça’yı şiddetle tavsiye ederim. Gürültüsüz, doğa içinde, güler yüzlü İnsanların mekanında Tatil yapmak başka bir keyif.
Gündüz Deniz, Doğa, Antik kent gezisi yapabilir. Geceleri de sahil kenarında yürüyüş yaparak çay bahçelerinde vakit geçirebilirsiniz.
Bir de her tatil yöresinde olduğu gibi hediyelik eşya ve takı satan tezgahlardan alışveriş yapabilirsiniz…
Bir günümüzü de Knidos antik kentine ayırdık. Şimdiden söyleyeyim eğer yazın sıcağında gidiyorsanız sakın bizim gibi öğlen vakti gitmeyin Knidos’a; biz resmen kavrulduk. Saat 19:00 a kadar açık antik kent, akşam üzeri gitmeye çalışın daha güzel fotoğraflar yakalarsınız.
Knidos’a giderken aracımız olmadığı için Datça’dan kalkan minibüsleri kullandık, Datça halkı çok sıcak ve samimi; minibüste yolculuk yaparken köy yollarından birinde bir teyze elinde Canlı bir tavuk ile bindi ve yanımıza oturdu.
Bir minibüs insan ve bir tavuk ile yolculuk yapıyorduk ki çok merak ettim ve sordum.
– Hayırdır teyze tavuk nereye gidiyor ?
– Kızıma gidiyorum onuda götürüyorum orada keseceğiz yiyeceğiz dedi 🙂
– Bir süre sessizlik ve kahkahalar 🙂
Tarih ve doğanın bütünleştiği Knidos’da bir limandan güneşin batışını, diğer limandan ayın doğuşunu seyrederken, size böylesine bir manzarayı bahşettiği için, Allahın sevgili kulu olduğunuzu düşünmeden edemiyorsunuz.
Datça yarımadası koylar cenneti…
Mesudiye kavşağından aşağı doğru inerken seyrine doyum olmaz manzarasıyla Hayıtbükü kartpostal gibi karşınızda duruyor. Hayıtbükü’nden sola doğru kıvrıldığınızda palmiyelerin denize selam durduğu Kızılbük ise dinginliğiyle saklı bir cennet. Palamutbükü’ne inildiğinde, dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz mavilik ve berraklıkta, içindeki taşların tek tek sayıldığı deniz, kilometrelerce uzunluktaki sahile usulca vuruyor.
Eski Datça sokakları rüya gibi taş evler, begonviller, badem ağaçları ile harika bir manzara sunuyor sizlere.
Eski Datça’nın yorgun sokaklarını gezerken bir teyze bize seslendi; şaşırmış bir şekilde yanına yaklaştık, bize daha yeni kızarttığı pişilerden ikram etti, arada böyle kızartıp, hayır için sokaktan geçen turistler ve çocuklara dağıtırmış. Büyük şehirlerde olmayan bir nezaket ve sıcakkanlılık şaşkınlıktan pişileri yiyemedik desem doğrudur, sadece bir tane alabildim onunda tadı damağımızda kaldı oysa ısrarla dahada alın demişti. 🙂
Can Yücel de Eski Datça’da yaşamış. Sıkça gelip oturduğu, yerel halkla sohbet ettiği yerlerden birisiymiş, meydandaki Orhan’ın kahvesi.
Eski özelliklerini koruyan, dut ağaçlarının gölgesinde, güneş ışıklarının değişik görüntüler sergilediği bir yer.
Buraya bu yüzden Can Yücel Kahvesi diyenler oluyor.
Daha ileride Can Yücel Sokağı ve yaşadığı ev var. Eski Datça’da yapılan etkinliklerin pek çoğu burada yapılırmış.
Harika Datça günlerinden sonra şimdi Can Yücel’in neden bu kadar çok Datça’yı sevdiğini anlıyorum…
Tekrar Görüşmek dileğiyle… 🙂
Yazı ve Fotoğraflar: Yasemin Öztürk Karacaoğlu
İletişim: ykaracaoglu@hotmail.com
İnstagram: yasko_k