ERCİŞ’TE KADIN OLMAK
Bazı şeyler zil zurna kültür işte. Ben Erciş’te otobüse binmeyi seviyorum. Mesafe kısa tamam da başka sebepleri de var. Ayakta bir kadın varken oturan bir adam göremezsin.Varsa kesin memurdur. Ama sen ayaktayken kız öğrencinin sana yer vermemesi de garip değildir. Çünkü ikiniz de kadınsınız. Esas olan kadın olmak. En basitinden İstanbul’da para verirken siz dikkat edersiniz temassızlığa. Burada öyle değil. Muavin parayı almak için elini sizin elinizden yarım metre aşağıda tutuyor. Belki abdesti var ama genelde kültürel.Yalan söylemek deli gibi yaygın. Hele bide yemin yok mu? Cümlelerin sonu genelde şöyle bitiyor:
De Kur’an!
Kur’an-ıKerim!
Vallah!
Camiçarpsın! vb.
Yemin etmek yaygın olduğu için yalan söylemek ve dahi yalan yere yemin etmek de fazlasıyla yaygın maalesef.
Gelelim Erciş’te kadın olmaya. Erciş’te kadınsanız eğer dikkat etmeniz gereken şeyler açık. Sokağa öğretmenlerin tatilden yeni döndüğü zamanlarda çıkmamaya gayret edeceksiniz mesela. Yoksa kendinizi bir zamanlar falım reklamlarındaki peşinden bir sürü yaşlı insanın baktığı kadın vardı ya o zannedebilirsiniz. Yapımcısı o reklamı çekerken buradan esinlenmiş olabilir.İşlerinizi çabuk halletmeniz gibi bir olay söz konusu. İnsanlar kadınların seslerinin çıkmamasına alıştıkları için siz en ufak bir şeyde kızdığınızda ya da bir isteğinizi dile getirdiğinizde bunu yapmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Yok yani öyle batıdaki gibi çemkirmek. Dişe diş kana kan dercesine kadınlarla kavga etmek. İstisnai durumlar tabii ki yine burada da söz konusu olabilir. Aile yapısında kadın faktörü de batıdakinden farklı.İlk günlerde iki eşli erkekleri görünce şaşırıyorsunuz. Ya da iki kumayı bir arada görünce. Zamanla alışıyorsunuz. Ayrı annelerden iki kardeş oldukça birbirini sevebiliyor. Biri diğerinin velisi olarak geliyor. Çünkü zaten abi baba yaşında. İki şeye gerçekten hayret etmiştim. Bir öğrencimin babası 95 yaşındaydı. Annen kaç yaşında dedim. 35 dedi. Birkaç gün kendime gelemedim. Adam 60 yaşındayken kadın daha yeni doğmuştu. Hala hatırladığımda tüylerim diken diken oluyor. Bir de bir erkek öğrencim vardı. Dört annesi 32 kardeşi vardı. Tek kişilik dev kadro diye onun babasına deselerdi daha uygun olurdu sanırım.
Çalışma hayatında kadın figürüne gelince.. Memur olmayan kesimin hanımları yüzde doksan çalışmıyor. Bana göre yüzde doksan dokuz da olabilir. Kadın genelde evde. Ama bundan şikayetçi olmuyor. Ayrıca erkeklerin de kadınları baş tacı ettiği aileler gerçekten var. Bunları da es geçmemek lazım. Burada kadınların çalışması gerektiğini(!)düşünen kesim genelde memurlar. Değişik bir durum. Ortası yok bu halin. Ya kadın çalışmalı diyenler var ya da kadın asla çalışmamalı diyenler.
Ben özgürlüğünü kısıtlamıyorum diyenler burada henüz doğmadı. Erkek egemenliği aile yapısında hayli baskın. Adam hem egemen hem de egemenliğinin gerekliliklerini yapan bir karakterdeyse inanın buna da sözüm yok. Bknz: Gündüz abi. Ekşi sözlükte adı anılmaya değer bir karakter. Bayan öğretmenlerin bir numaralı taksicisi. Müthiş çalışma. Adam eşinden bahsederken gözlerinin içi gülüyor. Ailesi için yaşıyor. Bunu ilk arabasına bindiğinizde anlıyorsunuz. Alkışlar Gündüz abi için gelsin.. Ama doğu batı kültürü arasında kalmış erkekler sıkıntılı. Eşim çalışsın isterim. Eeee ama babam gibi iki eşim de olsa fena olmaz hani. Yok canım başka. Maaş kartı da bende olsun ben evin erkeğiyim. Hadi canım. Ciddi misin? Sana çilek verelim muz tadı versin ister misin diye sorsak üstüne çikolata karamel sosu da ekleyin diyecek karakterde adamlar var yani. Sipariş verirken erkeğin verdiği, hesap öderken kadının ödediği durumlarda mevcutmuş. Anlatılanlar öyle. Buralarda bi de batılı kadın tabiri var. Batılı kadın eşittir şeytan vb vb vb e e kaka yani. Niye? Çünkü kardeşim senin baban sokağa çıkıp senin işlerini kardeşinin işlerini annenin işlerini yarım günde hallederken benim babam batıda bir bankada bir günde işini halledemeyip çıkabiliyor. Yani.. Yanisi şu. Çocuk hayata erken atılıyor. Kendi işini kendi hallediyor. Sen kardeşini, kızını yirmi küsur yaşında bi genç kızı Muradiye’ye göndermezken biz on dört yaşında Kadıköy’e Üsküdar’a kendimiz gidiyoruz mesela. En azından ben gittim, benim kardeşim gitti. Bu nedenle sen garsonun yanında masadaki eksikliği kadının söylemesinin seni ezmek geçmek olduğu ezikliğini yaşarken aslında bunun hayatın ona öğrettiklerinden ileri geldiğini anlayamıyorsun. Bakış açısı dar. Gözlükler kalın ve çerçeveli çünkü. Kültürel bir şey deyip susalım. Ama maalesef sizi kınamaya geldiklerinde sizin hiçbir şeyinizin kültürel olduğunu düşünmez burada yaşayan insanlar.
Burada kadının cafeye gitmesi de sıkıntılı mesela. Zaten hepitopu üç tane cafe var. Biri bildiğin kahve biri yarı pastahane. Biri de ne bilim işte öyle. Bir gittin iki gittin üçüncüde mimleniyorsun. Sınav çalışmaya Ağakapısı’na gidip Süleymaniye’den İstanbul’u seyrederek ders çalışan, keyif İstanbul’da arkadaşlarıyla buluşmayı çok seven bir kadın için alışılması oldukça zor bir durum. Yapabildiğin tek aktivite ara sıra dışarıda yemek yemek. Başka..Evde tv izliyorsan ne ala. Zaman yine biraz geçiyor. Ama benim gibi tv kumandasını ayda bir eline alıp on dakika sonra bırakan biriysen o da sıkıntılı. Bol bol kitap okuyabilir, yabancı dizilerin hepsini bitirebilirsin. Bunlarda burada zaman törpülemede iyi gelenler. Öyle böyle Erciş’te dört yıl geçti işte.Bana kattıkları kadar benden götürdükleri de var. Sevdiğini alamıyorsan, aldığını seveceksin dedi devlet baba. Biz de burada ömrümüzün 20-24 yaş arası en güzel yıllarını gerçek hayatı öğrenerek geçirdik. Dilerim Erciş’in salt Erciş olarak kalmadığı, kentsel dönüşümden önce zihinsel dönüşümün gerçekleştiği günleri görürüz. Sevgi ve selam ile..
Yazı: Esra Kapucu
İletişim: esra.kapucu@hotmail.com