Gezgin Anneden Çocukla Gezilecek Yerler- Eskişehir
1.GÜN (SAZOVA PARKI)
Eskişehir… Yıllardır gitmek, görmek istediğim bir şehirdi. Birilerine bahsettiğimde “Eskişehir’ de görülecek ne var, küçücük bir öğrenci şehri bla bla” konuşmalardan sonra, nihayet bu yıl kısmet oldu gitmek. Ekim ayında, yağmur yağması ve havanın soğuk olması ihtimaline rağmen, şansımıza çok güzel bir hava karşıladı bizi. Bu şirin şehire, 2 günümüzü ayırdık ve çok keyif aldık. İstanbul’dan 4-5 saattlik bir yolculuk sonrası vardık ve ilk durağımız Sazova Parkı oldu. Saatler süren bir araba yolculuğundan bunalan minik adamımız Uras, Eskişehir’in havasından suyundan mıdır bilinmez, bir enerjiyle çıktı ve o kadar sevindi ki o an bile gitmiş olmamıza değdi. Gel gelelim Sazova Parkı’na… Arabaların park edildiği alanda bir şeyler yeyip içmek için küçük kafeler ve hediyelik eşya satılan boydan boya bir yol vardı.
Park alanın karşısında bulunan korsan gemisiyle başladık turumuza. Yapay bir gölet içine konumlanan Korsan Gemisi’nin girişi 2 liraydı. Göletin bir kısmına Pamukkale travertenlerine benzer bir bölüm yapmışlar. Geminin alt kısımlarında küçük bir akvaryum ve bir korsan gemisinde olabilecek eşyaların maket hali bulunmaktaydı. Öyle ki temsili bir zindan bile vardı.
Sonrasındaki bölüm Disneyland şatosu benzeyen Galata kulesini anımsatan mimarisiyle Masal Şatosu’ydu. Bu güzel Masal Evi girişi ücretsiz. Belirli saatlerde ücretli bir şekilde çocuklar için masal anlatımı ve masal turları düzenleniyormuş. Bu şatonun içerisi adına layık biçimde masal karakterleri ve kitaplarla doluydu. Üst kat terasları, Sazova Parkı’nı yukarıdan seyretme imkanı veriyor. Bebek arabası veya merdiven çıkmayacaklar için asansörü var. Bizim minik bıdık, küçücük haliyle bayıldı bu masal şatosuna, keyfine diyecek yoktu.
Şatodan sonra yolun karşısındaki (aslında parkın girişinde hemen soldaki kısım hayvanat bahçesi, ancak biz korsan gemisinden başladık) hayvanat bahçesine geçtik. Burası henüz yapım aşamasındaydı ve ‘su altı dünyası’ yani akvaryum kısmı açıktı. Akvaryum girişi yetişkinler için 5 liraydı. İstanbul akvaryumlarına nispeten daha küçüktü. Hayvanat bahçesinin yakınında bulunan ‘uzay evi’ o sıralar tadilatta olduğu için içine girme fırsatı bulamadık.
Parkın içinde, parkı gezdiren minik trenle yolculuk ücretsizdi ama hafta sonu olduğu için hem park hem de tren çok kalabalıktı. Uzay evinin hizasında yani parkın girişinde solda Miniatürk benzeri, önemli yapıların maket hallerinin bulunduğu bir kısım vardı.
Bir gölet yanında bulunan çay bahçesinde küçük bir moladan sonra, minik adamımızla çimlere döküldük. Park genel olarak çok güzel ve çok büyük. Özellikle çocuklar için oldukça eğlenceli bir yer. Aslında hızlı bir şekilde gezilecek yerlere gidilip 1 günde bitirilebilecek bir geziydi ancak biz bütün bir öğleden sonrasını bu parkta geçirdik. Tek başımıza olsaydık, bir kaç saatte gezer çıkardık ama çocukla o parka gidip erken çıkmak pek mümkün değil.
Uzun bir yolculuk ve parktaki koşuşturmadan sonra iyice yorulup, kalacağımız yere gittik. Şehir içinde kalınabilecek bir çok otel, pansiyon vb. seçenekler var. Ancak biz, şehir merkezindeki öğretmen evini tercih ettik.
2. GÜN (ODUNPAZARI,ADALAR,KENTPARK)
Temiz havasından dolayı olsa gerek, sabah erkenden dinç bir şekilde uyandık. Akşama kadar gezip göreceğimiz çok yer vardı. Normalde başka yerde uyması çok zor olan bebeğimiz, ilk gün parkta o kadar koşturdu ki, bütün gece güzelce uyudu. Uykusunu almış bıdık bu sebeple 2. gün de çok mutluydu ve bize hiç zorluk çıkarmadı.
Sabah ilk durağımız, öğretmen evinin sol tarafında kalan ‘tarihi odun pazarı evleri’ oldu. Osmanlı zamanından kalma evler restore edilince çok güzel olmuşlar. Bu bölgede bulunan Balmumu Müzesine giriş ücreti 5 lira. Sabah sabah müzenin girişinde o kadar uzun bir kuyruk vardı ki, o sırayı bekleyemedik. Balmumu Müzesinin arka kısmında bulunan Kurşunlu Camii ve Külliyesi içinde, lüle taşı kullanılarak yapılmış ürünlerin sergilendiği ‘lüle taşı müzesi’ bulunuyor. Lüle taşı müzesinin yan tarafında bulunan ‘cam sanatları merkezi’ ve ‘sıcak cam üfleme sanat stüdyosu’ nda camla yapılan objeleri, yapılış aşamasında izlemek mümkün. Lüle taşı müzesinin yakınında bulunan Atlı Han Çarşısı da lüle taşlarından yapılmış eserler, el emeği ürünler ve hediyelik eşyalar seçeneklerinin olduğu, tarihi yapılardan biri.
Odunpazarı’ndan sonraki durağımız, Porsuk Çayı’nın da geçtiği Adalar bölgesi oldu. Çay üzerine birbirinden güzel köprüler ve heykeller yapılmış. Şehrin ortasından geçen çayın iki yanında yol boyunca sıralanmış şirin kafelerde fiyatlar, öğrenci şehri olduğundan İstanbul’a göre çok daha uygundu. Eskişehir’in en güzel taraflarından biri nehir boyunca gondol turu.. Ancak o kadar çok sıra vardı ki, müzedeki sırayı bekleyemediğimiz gibi gondol sırasını da bekleyemedik. Sandal 4 kişi alıyor, tur ücreti 20 lira, sandal sayısı az beğeni satın al, bekleyen çoktu. Bir de 12.00 – 13.00 arası öğle molasında gondol seferi yapılmayınca, kalabalık iyice arttı. Biz de bu güzel cadde üzerinde kafelerde oturmayı tercih ettik. Daha önce denemediğim sütlü çayı da ilk kez burada içmiş oldum. Tadı kahve gibi, ben çok beğendim. Bu caddeye hemen paralel bir şekilde uzanan ‘Doktorlar Caddesi’ üzerinde çeşitli mağazalar ve butikler alışveriş imkanı sunuyor.
Ve yine bu cadde üzerinde meşhur dedikodu bankını görünce teyzelerle bir poz vermezsem olmazdı 🙂
Sonraki durağımız devasa ve çok güzel bir park olan Kentpark. Bu parkın içinde yapay deniz ve kumsal var. Denizi olmayan bir şehirde muazzam bir yapay sahil yapmışlar. Oldukça güzel olmuş. Bir de yapay büyük bir gölet ve göletin hemen kıyısında kafeler yer almakta. Yemyeşil çim ve ağaçlar dışında rengarenk çiçeklerle renklendirilmiş parkta, bisiklet için uygun alanlar olmasına rağmen bisiklet ve araç girişi yasak.
Kentpark da bizim minik bıdık için oldukça keyifli geçti, gönlünce koşturdu. Kentpark’tan merkeze hem tramvay hem de porsuk çayı üzerinden teknelerle ulaşım mümkün.
Eskişehir’de gezerken hemen her yerde irili ufaklı park görmek beni mutlu etti. İstanbul’da yeşil ve sakin bir alan bulmak çok zorken, bu güzel şehrin her tarafı parklarla dolu ve havası oldukça temiz. Avrupa kentlerini aratmayan Eskişehir, bizim için keyifli ve çok eğlenceli anılarla, 2 günümüzü dolu dolu geçirdiğimiz bir şehir oldu. Sırf Uras’ın mutluluğu için bile gittiğimize değdi. Yolunuz Eskişehir’den geçerse veya yakınlarına giderseniz, bu güzel şehri görmeye vakit ayırın derim. Emin olun pişman olmayacaksınız. Keyifli ve bol gezmeli günler ?
Yazı ve Fotoğraflar: Semra Dargın
İletişim: semmra_01@hotmail.com
İnstagram: urasimla