
Fas/Atlas Dağları-Berberi Köyleri Gezi Notları
Fas’a gelip de Atlas Dağlarını ve Berberi Köylerini görmeden dönmek olmaz. Fas nüfusunun %60’ını Berberiler oluşturuyor. Berberi kültürü ve yaşam biçimini görecek olmak beni çok heyecanlandırıyor. Zaten Fas’ı, Arap ve Afrika kültüründen ayıran en önemli özelliği, Berberi kültürüne sahip olması.
Berberiler el sanatlarında çok gelişmişler. Berberi kilimleri ve takıları çok orijinal. Hepsi el emeği, göz nuru. Keten, pamuk ve keçi yününden yaptıkları abalar sanat eseri gibi. Yerel müzikleri bizim kulağımıza çok yabancı, dolayısıyla çok ilginç. Alfabesi kiril alfabesine benziyor. Tüm bunları Marakeş’teki Majorelle Garden’da bulunan Berberi Müzesinde görebilirsiniz.
Atlas Dağları Fas’ı ortadan ikiye bölüyor. Kuzeyinde yerleşim yerleri yer alırken güney bölgesi sonrası çöl hayatı başlıyor. Bu bölgenin yerlisi Berberi’ler. Zayıf, ufak tefek, çekik gözlü, kızıl-esmer tenli insanlar…
Sabahın erken saatinde bizi bekleyen 4X4 araçlarımıza binip, Ourika Vadisi yolu üzerinden Berberi Köylerine gitmek üzere yola çıkıyoruz. Yerel müzikler eşliğinde Fas kırsalı bize müthiş bir görsel şölen sunuyor. Yol boyunca kırmızı topraklı uçsuz bucaksız vadiler, karşımızda Atlas Dağlarının karlı zirvesi bizi selamlıyor. İlk durağımız olan Tahannaout Köyüne varmak üzere, patika yolda tozu dumana katarak, sonunu göremediğiniz bol virajlı yolları tırmanıyoruz.
Arabadan iner inmez çocuklar sarıyor etrafımızı. Bir şeyler istiyorlar bizlerden. Şeker, sakız vb. yada kalem! Çok ilginçtir ki Berberi Köylerinde kalem çok kıymetli. Köyleri gezerken bırakın çocukları yetişkinler de kalem istiyorlar. Olur da giderseniz kalemi eksik etmeyin.
Abbas Amca’nın evine giriyoruz. Ma aile bir arada yaşıyorlar. Çocuklar, gelinler, torunlar hepsi bir arada. Önce evi geziyoruz sonra terasa çıkıyoruz. Bize nane çayı ve bal ikram ediyor. Etrafımı incelerken tuhaf duygular yaşıyorum. Nerelerde ne hayatlar yaşanıyor. 21.yy’da 17.yy daymış gibi yaşamak enteresan geliyor bana. Demek ki zaman herkes için aynı işlemiyor. Abbas Amca ve bu köyde yaşayanların 21.yy’da böyle demek ki.
Fas’da nane çayınızı içerken şekersiz demeyi sakın unutmayın. Fas halkı çay ve türevi içecekleri çok tatlı içiyorlar. Şekerleri de bizim bildiğimiz şekerler gibi değil. Şeker kamışını kaynatarak koca bir şeker bloğu elde ediyor, sonra da o bloğu parçalayarak tüketiyorlar.
Tahannaout Köyünden ayrılıp Asni’ye doğru hareket ediyoruz. Atlas Dağları eteklerinde her hafta bir köyün pazarı var. Cumartesi günü Asni’nin pazar günü ve yerel pazarlarını görmeye gidiyoruz. Aracımızdan indikten sonra şöyle bir etrafıma bakıyorum. Buradaki her şey, herkes ortaçağdan fırlamış gibi. Gözümün gördüklerini, kulağımın duyduklarını ve kokladıklarımı tarif etmem mümkün değil.
Halk ihtiyaçlarını haftalık kurulan köy pazarlarından karşılıyor. Bana göre hayatları oldukça zor. Köylerde hala taşıma su kullanılıyor. En büyük ulaşım aracı ise eşekler.. Dağın eteklerinden eşeklerle inip, yüklerini eşeğe yükleyip tekrar evlerine götürüyorlar. Sağlık hizmetleri oldukça ilginç. Köylerde doktor olmadığı için bu hizmeti genelde berberler veriyor. Mesela dişiniz mi ağrıyor? Berber Abbas saçlarınızı keserken dişinizi de çekiveriyor😖 Seyahatimin en ilginç deneyimi bu bölgeydi diyebilirim. Sanki zaman makinesi ile 17.yy’a gitmiş gibiydim.
Karma karışık, tarifi imkansız duygular içinde, Asni’den ayrılıp Moulay Brahim Köyüne doğru yola çıkıyoruz. Moulay Brahim Köyü çocuk sahibi olamayan kadınların asırlardır ziyaret ettiği bir köymüş. Bu köy diğerlerine göre daha gelişmiş. Turiste daha alışkınlar ve dükkanlar daha turistik. Kınacı kadınlar, hediyelik eşya dükkanları ile cıvıltılı bir köy.
Moulay Brahim Köyünden ayrılıp öğle yemeği için Lalla Takarkoust’a doğru yola çıkıyoruz. Kik Platosu boyunca yol alırken tabiat ananın ihtişamı karşısında büyüleniyorum. Kik platosununun fotoğraflarını çekmek için yol kenarında duruyoruz. Şansımıza platoda yamaç paraşütü yapanlara denk geliyoruz. Gökyüzünde bize adeta şov yapıyorlar. Para versek bu kadar yapamazlardı 🙂
Bu bölge bana Mardin/Mezopotamya bölgesini anımsatıyor. Sanki Mardin’in teraslarında kahvemi yudumlarken uçsuz bucaksız Mezopotamya’yı izliyor gibiyim. Üstüne üstlük yamaç paraşütçüleri eşliğinde.
Neyse ki çok açım… Yoksa buradan gitmeye hiç niyetim yok 🙂 Lalla Takarkoust’ta bulunan “Le Bohemien” restorana gidiyoruz. Restoran dediğime bakmayın, bildiğiniz koca bir bedevi çadırı. Sedir ve masalarla süslenmiş sade ama bir o kadar da etkileyici bir mekan. Yemeklerimizi ve kırmızı şarabımızı beklerken etrafı keşfe çıkıyoruz. 100 metre ilerisinde bir tane gölet var. Çöldeki vaha misali :)))
Restorandaki tabak ve bardaklar kil çömlekten yapılmış. Yemek zaten büyük güveçlerin içinde servis ediliyor. Şarabı kilden yapılmış bardak ile içmek de enteresanmış:)
Nefis bir yemek sonrası Marakeş’e dönmek üzere yola çıkıyoruz. Müthiş manzaralar kazıdım hafızama. Gözümün gördüklerini şuraya sığdırmam mümkün değil. Bir ömür anlatabileceğim anılarla Atlas Dağı eteklerindeki Berberi köylerine veda ediyorum.
INSTAGRAM: @delimavirotalar @seruzun
Selma Eruzun
Web: seruzun.com
Düzenleyen: Havva Gül