GAZİANTEP


Bugüne kadar methini çok duyduğum, gezmeyi ve bilhassa lezzetli yemeklerini tatmak istediğim Güneydoğu’nun en eski şehirlerinden Gaziantep’teyiz.  Gezimizi günü birlik ayarladığımız için daha bir heyecanlıyım. Kafamda “acaba hava nasıl, her yeri gezebilecek miyiz, tavsiye edilen yemekleri yemek için yeterli vaktimiz olacak mı” soruları dönüp duruyor.

İlk sorumun cevabını almam çok uzun sürmedi. İstanbul’da bıraktığımız soğuk havadan eser yok, bizi gayet güzel, güneşli bir hava karşılıyor. Gezimiz bir günlük olduğu için daha çok yemek odaklı bir gezi oldu. Rotamızı da genelde yemek üzerine belirledik ama bu akıllarda Gaziantep’e sadece yemek yemek için gidilir diye bir düşünce yaratmasın, Gaziantep kalesiyle, çarşılarıyla, hanlarıyla eski el değmemiş dokusunu koruyor. En azından Gaziantep merkez için bunları söyleyebilirim. Lezzetli yemekleri, sıcakkanlı, hoşsohbet insanı da gezinin bonusları oluyorlar.

Her neyse ilk olarak, kahvaltı için önümüzde iki seçeneğimiz vardı. Birisi Katmerci Zekeriya Usta’nın katmeri, diğeri Metanet lokantasının Beyran çorbası. Biz tercihimizi katmerden yana kullandık. Gittiğimizde bütün masalar doluydu ve ustamız biz beklerken katmerin nasıl yapıldığını izlememiz için bizi içeri davet etti. Gördüğüm kadarıyla epey zahmetli bir iş. İncecik açılan bir hamur, bol antep fıstığı ve kaymak, tabii odun ateşinde pişirildiğini de söylemeden geçmeyelim. Tadından bahsetmiyorum zaten çok nefisti. Bir de Zekeriya ustanın müşterilerine olan ilgisi de söylemeden geçemeyeceğim bir nokta. Ek olarak kendisi gelen turistlere rehberlik etsin diye haritalar bastırmış sağ olsun var olsun.
İkinci durağımız Tarihi Zincilli Bedesten Çarşısı burası tam turistlere hitap eden bir han. Bakırcısı, takıcısı, baharatçısı, hediyelik eşyacısı kısaca ne ararsanız var.

Buradan Bakırcılar Çarşısı’na geçiyoruz. Zaten bu çarşılar birbirine çok yakın. Bakır işçiliğinin Gaziantep’te 400 yıllık bir geçmişi varmış. Yani Gaziantep’e gelip bakır almamak olmaz, zaten görsel olarak çok güzel görünüyorlar, benim gibi bir şey almayı düşünmeyenler de burada fikir değiştirebilirler. Ek olarak söylemeliyim ki fiyatları da oldukça makul.

Bir başka çarşı Almacılar ya da diğer adıyla Elmacılar pazarı. Aklınıza gelebilecek her çeşit baharat var isot, zahter ünlülerinden. Diğer yandan tatlı sucuk, muska ve kuruyemiş olarak antep fıstığı pazarın gözde ürünlerden.

Çarşı pazar gezilerimizden sonra bir kahve molası verelim dedik ve soluğu hemen yakındaki Tarihi Tahmis Kahvesi’nde aldık. Bahsedildiği kadar güzel bir yer. Menengiç kahvesi(fıstıklı kahve) oldukça meşhur olduğu için ondan içelim dedik yanına da nostalji çerezinden aldık.

Keyifli molamızdan sonra sıra Gaziantep Kalesi’nde, kalenin görüntüsü Gaziantep’in yaşanılan en eski kentlerden olduğunu kanıtlar nitelikte ve çok güzel görünüyor. Şehrin tam göbeğindeki kaleden kuş bakışı Gaziantep’i görebilirsiniz. Birde kalenin içinde Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panoraması Müzesi var. Kaleye gitmişken gezilmeli mutlaka!

Kalenin yakınlarındaki Emine Göğüş Mutfak Müzesi’ne de uğradık yakındayken. Açıkçası biraz daha farklı bekliyorduk. Mutfak malzemeleri, sofra düzeni sergilenmekte ancak yemek çeşitleri duvarlara asılan tablolar ve resimlerden ibaret kalmış. Ama Türkiye’de açılan ilk mutfak müzesi olması takdir edilecek bir ayrıntı.

Ve buradan şehir merkezinden biraz uzakta olan Meşhur Halil Usta’ya gidiyoruz. Zeugma müzesinin arkasında kalıyor. Tam bir esnaf lokantası burası, duvarları ünlü resimleriyle dolu ve en güzel yani Halil Usta da kafanızı karıştıracak bir menü yok. Salata, karışık et tabağı ve sonrasında gelen küşneme var ve hepsi ayrı ayrı çok lezzetli. Başlangıcı yaptığımız salata gerçekten efsane, hatta içinde hangi baharatlar olduğuna dair bayağı kafa yorduk. Sonunda nane, sumak ve nar ekşisi olduğuna karar verdik, yanlışımız varsa affola. Etler ve tabi küşneme de ayrı bir lezzetliydi. İlgi alakadan zaten bahsetmeme bile gerek yok. Bir de kasaya geldiğinizde yapılan indirimde yüzünüzü gülümseten ve memnuniyetinizi arttıran etkenlerden.

Karışık et tabağı

Küşneme
Halil usta yemeğimizi yedikten sonra tavsiyeler üzerine Koçak baklavadan baklava almaya gidiyoruz. Görünen köy kılavuz istemiyor zaten anlatmıyorum direk tadın diyorum.
Sonrasında Tütün Hanı’nın içinde bulunan Mağara Cafe’ye gidiyoruz. Burası da son derece hoş otantik bir yer. Hem dışarıda avluda oturabiliyorsunuz hem de adından anlaşıldığı gibi mağarada oturabiliyorsunuz.
Mağara Cafe

Son olarak Gaziantep’in ünlü mekânı İmam Çağdaş’tayız, buraya da uğramadan gitmeyelim dedik. Menüsü oldukça zengin bir yer. Burada da lahmacun yiyelim dedik. Gerçekten çok şahaneydi. Tavsiye edilir.

Dolu dolu güzel bir gün geçirdik, gezdiğimiz yerler, tattığımız yemekler, gördüğümüz ilgi alakanın yanında ne kadar yorulduğumuzdan bahsetmeyeceğim. Bunlar tatlı yorgunluklar:)

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca Kaya

İletişim: gkaya92@gmail.com