GÜZEL ATLAR DİYARINDA BİR HAFTASONU; KAPADOKYA

Kelime anlamı “güzel atlar diyarı” olan Kapadokya, sanıldığının aksine bir şehir değil, başta Nevşehir olmak üzere, Niğde, Aksaray, Kayseri şehirlerinin kesişiminde bir bölgedir. Üstelik doğa olaylarının sebep olduğu, dünyada eşi, benzeri olmayan mucizevi bir güzellik. Volkanik patlamalar, etrafa saçılan lavlar, yağmurlar, rüzgarlar ve sonucunda masalsı bir manzara. Öylesine ki, dünyanın dört bir yanından insanı içine çeken bir masal. Japonya’dan Kore’ye, Avrupa’dan Hindistan’a uzanan çekicilikteki bu diyarı görmediyseniz hiç zaman kaybetmeden en azından bir haftasonunuzu buraya ayırın. Zira ilkbaharın uyanışına tanıklık etmek için daha güzel bir rota olamaz!


Bendeniz, böylesi ahkam keserken, geçtiğimiz haftasonunu iş amaçlı gittiğim Nevşehir’de fırsata dönüştürdüm. İçim, dışım huzur dolu dönmenin keyfiyle gezmeyi sevenlere rehberlik etmeye çalışacağım.

Öncelikle belirtmeliyim ki Nevşehir, İstanbul ve İzmir’e eşit uzaklıkta. Ankaralılar bu konuda biraz daha şanslı. Benim çıkış noktam İstanbul’du. Zaman kazanmak adına uçağı tercih ettim. Ama dileyenler kara ve demir yolunu da tercih edebilirler. İstanbul’dan uçakla gidenler için iki seçemek var; Kayseri Erkilet Havaalanı ve Tuzköy’de bulunan Kapadokya Havaalanı. Her iki seçenekte de Nevşehir merkeze ulaşım biraz sıkıntılı. Kayseri 100 km kadar uzaklıkta. Eğer araba kiralamayı düşünüyorsanız Kayseri Erkilet Havaalanı’ndan teslim alıp, orada teslim edecek biçimde planlayın. Eğer benim gibi Erkilet’e gelip, Kapadokya Havaalanı’ndan dönüş yapacaksanız araba kiralama fikri biraz tuzlu olacak. Ne de olsa bir şehirden aldığınız aracı, başka bir şehirde teslim edeceksiniz. Erkilet Havaalanı’ndan sık sık kalkan Havaş servisleriyle 10 TL karşılığında şehir merkezine ulaşabilirsiniz. 



Otogarda inip, 10-15 TL bedel ödeyerek saat başı kalkan otobüslerden birine kurulup, 1 saat 30 dakikalık Nevşehir yolculuğunun keyfini çıkarırsınız. Çıkarırsınız çıkarmasına da, bu kez de sorun Nevşehir otogarında başlar, eğer benim gibi gecenin 22:30’unda gelmişseniz. Adı, sanı bilindik otobüs firmaları otogardan ücretsiz servis hizmeti veriyor, sizi gideceğiniz yere kadar götürtüyor. Ama benim gibi ilk kalkacak otobüse bilet aldıysanız tek şansınız taksi. Uçak biletine ödediğiniz bedele yakın taksi parası ödemek istemiyorsanız ulaşımınızı önceden planlamanızı ve bilet alacağınız firmanın otogardan servisi olup olmadığını sormanızı salık veririm. Ben Tuzköy’e uçarım diye ahkam kesmeyin; orası merkeze  km uzaklıkta olmasına karşın ulaşım olanakları daha kısıtlı. Bildiğim kadarıyla Havaş ve THY’nin ücretli servisleri dışında pek seçeneğiniz yok. Hareket saatleri ve durakları hakkında bilgi edinin.

Gelelim nerede konaklanır kısmına… Benim ikinci gidişimdi, yirmi kez de gitsem Uçhisar derim! Arnavut kaldırımlı daracık sokakları, gün batımının en güzel seyredildiği kalesi, Güvercinlik vadisi ve huzur dolu sessizliğiyle büyüleyici bir tercih.

Birbirinden şık butik mağara otellerinde konaklayıp, sabah kahvaltınızı eşsiz bir manzara karşısında alabileceğiniz gibi daha düşük bütçeli tercihlere hizmet eden pansiyonlardan da yararlanabilirsiniz.



Uçhisar’ın sabahı ayrı, gün batımı ayrı, gecesi ayrı güzelliktedir. O yüzden hemen atın kendinizi dışarı, güzellikleri keşfe dalın.



Kısa sürede verimli bir gezi düzenlemek için araba kiralamak en çözümcül yöntem. Toplu taşıma araçları yarım saatte bir, taksi de oldukça maliyetli. Nevşehir il sınırlarında kiralayıp, teslim edeceğiniz aracın günlük bedeli 80 TL civarı. Yapılacaklar listesi kabarık. Öncelikle ne yapın edin sabah saatlerinde Güvercinlik Vadisi’ni tepeden görün; bir çok seyir noktası mevcut. Uçhisar’ın taş sokaklarına gelişi güzel dalın, çıkın ve bol bol fotoğraf çekin.

İlk hedefimiz Çavuşin. Burada göreceklerimiz arasında Çavuşin Kilisesi, Vaftizci Yahya Kilisesi ve Eski Kaya Camii. Elbette her birinin kendine özgü bir öyküsü var ama beni en çok Vaftizci yahya kilisesi duvarındaki Salome’nin dansını betimleyen fresk ve öyküsü etkiledi.


Çavuşin Köyü Eski Kaya Camii


Vaftizci Yahya Kilisesi


Salome’nin dansını betimleyen fresk… Kolları havada dans eden Salome ve isteği üzerine kendisine tepside sunulmuş Vaftizci Yahya’nın kellesi…


Çavuşin’den ver elini Paşabağları. Tüm bölgede peri bacaları diye adlandırılan oluşumun en belirgin motiflerini yalnızca bu vadide görebilirsiniz. Giriş ücretsiz. Roma İmparatorluğu baskısı altındaki Hristiyanlığı yaymak için din adamları yetiştirmek üzere bu bölgeye yerleşmiş rahiplerin barındıkları mağara manastırları gezebilir, fotoğraf çekebilir, toza toprağa bulanabilirsiniz.






Paşabağları’ndaki keyifli keşfiniz bitince rotayı Zelve Açık Hava Müzesi’ne çevirin. Kapadokya gezinizde görmek isteyeceğiniz bir çok müze ve kilise için ödeyeceğiniz ücretleri topladığınızda hatırı sayılır bir tutar çıkıyor. Bu nedenle daha gezinize başlarken satın alacağınız müze kart size bir çok yerde kazanç sağlayacak. 40 TL’ye satın alacağınız kartla bir çok müze, yeraltı şehri ve kiliseye ücretsiz girebilecek, üstelik bu kartı bir yıl boyunca kullanabileceksiniz. Öğretmen ya da öğrenci iseniz 20 TL’ye işi kotarabiliyorsunuz. Zelve’de bol basamak tırmanıp, nefes nefese, kan ter içinde kaldıktan sonra biraz hayal kurma zamanıdır. O halde istikamet Devrent, Hayal Vadisi. Sağa, sola bakıp gördüğünüz oluşumlarda deve, Napolyon şapkası, el, öpüşen çift, köpek balığı, Karagöz ile Hacivat görmek sizin düş gözünüze kalmış. Sakın size profilden poz veren Meryem Ana’yı görmeden oradan ayrılmayın…


Gün akşama dönerken, fazla uzaklaşmadan Güllüdere (Rose Valley) ve Kızıl Çukur serüvenine hazırlanın. Bunun için tabanı kaymayan ayakkabı ve rahat hareket etmenize olanak tanıyacak spor kıyafetlere ihtiyacınız var. Kızıl Çukur, Nevşehir’de güneşin en güzel battığı yerlerden biri. Zaten kızıl renkteki vadiye bir de batan güneşin kızıllığı vurunca tam bir görsel şölen oluyor. Kızıl Çukura Güllüdere vadisinden giriş yapmanızı salık veririm. Yürüme sürenizi de hesaba katıp, güneşin batış saatinden bir ya da bir buçuk saat önce yola koyulun. Enfes manzaralar eşliğinde ilerlediğiniz vadi adrenalin ve sürprizlerle dolu. Envayi çeşit kuştan oluşan doğal koro ile ruhunuzun göğe ulaştığını hissedeceksiniz. Sarmaşıkların oluşturduğu tünellerden geçip, bir tırmanıp bir indiğiniz rota boyunca kendinizi bir macera filminin kahramanı gibi hissedecek, zirveye vardığınızda gördüğünüz manzarayla tüm yorgunluğunuzu unutacaksınız. Güneşi batırdıktan sonra, dönüş parkurunuzu geldiğiniz yoldan değil, Kolonlu kilise yönünde yapın. Ve tabi ki Kolonlu kilisenin içine mutlaka girin. Bu bölgede gördüklerim arasında belki de en iyisiydi diyebilirim.

Güneşi batırıp, günü bitirdiğimize göre artık dinlenme zamanıdır.  Ve dinlenmek için Uçhisar’ın sarı, loş ışıklarla aydınlatılmış, gaz lambalarıyla süslenmiş sokakları paha biçilmezdir.


İster vadi manzaralı bir mekana konuşlanın, ister o sokak senin, bu sokak benim, kaldırım cafe takılın ama enfes yöresel şaraplardan mutlaka tadın. Sabaha enerji toplamayı da unutmayın. Zira benim önerim sabah erkenden güne başlamanız. Erken derken, 07:00 gibi konaklama yerinizi terk edip, gökyüzünde salınan balonları seyre dalın, çocukluğunuza dönün…


Olur da “bir daha mı geleceğiz buralara” deyip, kesenin ağzını açarsanız gökyüzünde, kocaman bir balonun içinde vadileri keşfe çıkarsınız. Bedeli kişi başı 120 €. Benim gibi “o paraya bir haftasonu daha kaçarım” diyenlerdenseniz onları aşağıdan seyretmek de oldukça keyifli. Üstelik sizin yürüyerek, düşe, kalka keşfedeceğiniz koca bir Aşk Vadisi (Bağlıdere) var. Vadiye giriş noktanız Güvercinlik vadisinin alt tarafındaki asfalt yolun karşısında, Özler sanat merkezinin yanındaki yol. Bağlıdere yazılı yönlendirme tabelalarını takip etmeniz yeterli.

Başlangıç noktasında sizi biraz ürkütecek olsa da asla caymayın, yaşayacağınız serüven ve göreceğiniz güzellikler paha biçilmez. Çok yorulup, yer yer zorluklarla karşılaşacaksınız, ama yolunuz çıkmaza saplanmışken vazgeçmeyip, çıkış yolu aramak enfes bir orienteering deneyimi.

Aşk vadisi sandığınız gibi romantik bir yer değil. Adını oluşumların biçiminden alıyor 🙂

Uzun bir mücadelenin sonunda vadinin diğer girişine vardığınızda yorgunluk, açlık ve susuzluktan tükenmiş ama bir o kadar mutlu hissedeceksiniz. Ana yola yürüyün. Şansınız varsa belediye otobüsüne denk gelirsiniz. Otostop en güzeli ama nedense pek duran olmuyor. Ne yapıp edin, kendinizi Göreme’ye atın ve orada kendinizi güzel bir kahvaltıyla ödüllendirin.Fırın da var, çay ocağı da, kahvaltınızı önünüze servis eden cici mekanlar da. İyicene şımartın kendinizi çünkü az sonra Güvercinlik vadisinde yeni bir serüvene start vereceksiniz. Sıfır zorluk seviyesinde başlayan parkur ilerledikçe türlü sürprizler hazırlayacak size. Belki de benim gibi poponuzun üzerinde sürünerek indiğiniz yokuşun bir tarlanın ortasında son bulduğunu görecek, kaya kaya geri tırmanacaksınız kan, ter içinde. Yeni yollar aramaya devam. Umutsuzluğa kapılıp, geri dönmeyi asla düşünmeyin! Sizin hedefinin Güvercinlik vadisinin Uçhisar girişi. Cıvıl cıvıl kuşlar, arılar, envayi çeşit çiçekler ve tertemiz hava eşlik ediyor size yol boyu. Ve sona vardığınızda küçücük bir barakanın gölgelikli terasında taze sıkılmış portakal suyu, çay, kahve içip, soluklanabilirsiniz. Onca yoldan sonra bu kadarcık şımarıklığı kim hak etmez ki 🙂

Şimdi mümkünse konakladığınız yere gidip, güzel bir duş alın, kendinize gelin. Çünkü günün kalanı yepyeni sürprizlerle sizi bekliyor. Araba kiraladıysanız artık konforlu gezme zamanı. Ürgüp yönündeki üç güzelleri gördükten sonra Mustafapaşa‘da (Sinasos) mübadele öncesi Rumların yaşadığı bir tarihe davetlisiniz. Görselliğine doyamayacağınız bu eski köyü, gelenek, görenek ve yaşam biçimiyle keşfettikten sonra yöresel tatlarla midenize ziyafet çekebilirsiniz.

Üç güzeller

Sinasos’da Rumlardan kalma bir konak…



Artık iyicene yoruldunuz muhtemelen. Hadi son bi gücünüzü toplayıp dalın Kaymaklı ya da Derinkuyu yeraltı şehirlerine. Buralara kadar gelmişken altını üstüne getirmeden dönmeyin 🙂

Ve artık ne gücünüz ne de zamanınız kaldı değil mi…Ufaktan dönüş yoluna geçmelisiniz. Benim uçağım Kapadokya havaalanından kalkacağı için ben yolu olabildiğince uzatıp Tuzköy’e Acıgöl üzerinden gittim. Yolda betimleyemeyeceğim güzellikte doğal güzellikler gördüm, inekler sevdim, köylere dalıp, çıktım. Ömrümde ilk kez leylek yavrusu gördüm. Çok okuyan mı, çok gezen mi sorusuna yanıt aramak bir tarafa ben yalnızca çok gezmenin peşindeyim.


Kapadokya bölgesini hakkıyla gezdim sanmayın sakın, bu ısınma turuydu. Daha görmediğiniz, yapmadığınız bir sürü şey var. Ne mi? Avanos’ta çömlekçileri gezmediniz, Göreme’yi adam akıllı görmediniz, Göreme açık hava müzesine girmediniz, soğanlı vadisini keşfetmediniz, Kızılırmak üzerindeki sallanan köprüden geçmediniz, Ürgüp’teki Asmalı Konak’ı ziyaret etmediniz, Belki ata binmediniz, belki de ATV safari yapmadınız. Kısaca siz daha Kapadokya’ya doymadınız. Ben sizi daha fazla yormayayım, siz en yakın zamanda tekrar buralara gelin, hatta belki de uzuuuun bir gezi planlayıp Aksaray, Ihlara’yı da aradan çıkarır, testi kebabının da tadına bakarsınız.

Daha detaylı bilgi edinmek isterseniz: 
http://wtc.com.tr/WebTv/E-872/NAOS—Kapadokya-1-Bolum—51-Bolum
http://wtc.com.tr/WebTv/E-877/NAOS—Kapadokya-2-Bolum—52-Bolum

YOLUNUZ AÇIK, KEYFİNİZ BOL OLSUN…


Yazı ve Fotoğraflar: Aslıhan Kanmaz
İletişim: aslihan@burdayiz.biz