MARDİN
Bir yanım kaldı benim Mardin’de. Mezopotamya’nın sonsuzluğunda… Sanki başka bir zaman diliminde başka bir dünyada yaşayan o çocukların bakışında, parlayan boncuk gözlerinde, mutluluklarında. Yaşadıkları toprakların değerinin farkında olup gururla anlatma arzularında… Belki de hayata tutunma çabalarında. Kim bilir kaç yıldır kimlerin ayak izlerinin kaldığı daracık samimi sokaklarında… Asıl soğuk olanın taşlar değil insanlar olduğunu anlatan insanlarında, seni kendine çeken içine alan sıcak sarı taşlarında…
Mayıs/2015 MARDİN
Merhaba Mardin;
Yorgunluk çayımızı içip tarihle iç içe kalacağımız otelimize yerleştik. Ve hemen kendimizi o dar abbara sokaklara, yüzyıllardır dil, din ,ırk, ayırmadan ortak bir kültür oluşturarak kardeşçe yaşayan medeniyetin taşlarına bıraktık.
İlk dikkat çeken dünyada sadece Mardin’e has evleri birbirine bağlayan sıcaktan ve soğuktan koruyup kestirme yollar sağlayan dar geçitler ABBARALAR. Oyun oynayan çocuklar gibi nereye çıkacağını bilmeden dolaşmanın keyfiyle tanıştık.
ZİNCİRİYE MEDRESESİ şehre yüksekten bakarak 1385 yılından beri ayakta duruyor, zamanında rasathane olarak da kullanılmış. Harika bir işçilik, yıllara inat sağlam duran ceviz kapılar, mihrabında ışık vurunca renk veren taşları ve bundan sonra her medresede göreceğimiz hayatı anlatan su havuzu.
Fotoğraf çekmeyi artık farklı bir sanat haline getiren çocuklara bırakın kendinizi derim ben, bazen gözlük camınızdan bazen sudaki yansımanızdan ya da tutup minareleri ucundan, keyifle poz verin.
KASİMİYE MEDRESESİ
Artukoğullarından kalma,1469 yapılış tarihi. Her köşesi ilim ve din kokan medresede din öğretilirken tıp ve astronomi eğitimi de verilmiş. Medresedeki çalışma odalarının kapıları kısa yapılmış öğrenen başını eğerek girsin, öğretene saygıda kusur etmesin diye. Ve akan su dolan havuz hayatı anlatmış yüzyıllardır, suyun aktığı yer doğumu ilk havuz gençliği sonraki büyük havuz yaşlılığı ve nihayet toprağa karışırak ölümü ve tekrar topraktan can bulmayı. Uçsuz bucaksız Fırat ve Dicle’nin ortasında kalan verimli uygarlıklar toprağı MEZOPOTAMYA‘ya bakarak , burada mutlaka güneşi batırın. Manzara hem ruhunuzu hem gözünüzü doyuracak. Fotoğraf çeken çocuklara bırakmayı unutmayın kendinizi, harika anılarınız kalacak size emin olun.
Gecesi büyüleyen şehirin her köşesi ışıl ışıl…Boşuna dememişler gündüzü seyranlık gecesi gerdanlık diye.
ULU CAMİİ
Gece başka gündüz başka güzel her yerden size kendini gösteriyor. Tüm mezhepleri kucaklayan cami dikdörtgen yapısıyla 1176 dan beri yaşıyor. Yine Artuklu zamanı yapımı, sakalı şerif olan camilerimizden.
DEYRULZAFARAN MANASTIRI
5.yy. dan 18.yy. a kadar inşası sürmesine rağmen mimarideki uyum asla bozulmamış. Adını etrafındaki safran yetişen bölgeden alıyor. Dünya Süryanilerinin Patriklik merkezi olmuş yıllarca. İçinde kilisesi var ve ibadet yapılıyor. Zamanın GÜNEŞ TAPINAĞI da içinde 1 tonluk taşlarla kilit geçme sistemi ile yapılıp hiçbir yapıştırıcı malzeme kullanılmayan mağarada ibadet etmiş rahipler, güneşin girdiği delikten aldıkları ışıkla.1876’da bölgenin ilk matbaasını getiren 4.Petrus sayesinde birçok dilde kitaplar yazılmış bu manastırda. Yaşamı sembolize eden labirent havuzuyla avlusunda içeceğiniz nefis yöresel kahveleri ile tarihi yaşatıyor. Ve şöyle sesleniyor ‘’ Şemsiliğin en eski mabetlerinden biriyim, doğayla ve yaratılanla, yaradan ile baş başa olmak için bu kadar uzak ve yalnızım.’’
MOR GABRİEL MANASTIRI
Süryanilerin anayurdu Turabdin bölgesinin kalbi, 1610 yıldır yaşıyor yaşatıyor tarihini dinini kültürünü. Zamanın en zengin kütüphanesine sahipmiş, hem din hem ilim eğitimi verilmiş. Ana kilise, Meryem ana kilisesi, Theodora kubbesi, Azizler evi bölümleri ile Süryani Ortodoks dönemin yaşayan ve bugün hala manastır yaşayanları ile aynı zamanda Turabdin Metropolitinin yaşamını sürdürdüğü muhteşem bir yapı. Ayrıca kendi bünyesindeki derneğin manastırı gezerken sağladığı düzen ve rehberlik hizmeti de tarihi ve kültürü daha iyi anlamak için çok faydalıydı.
BEYAZ SU
Mesire yeri, onca yorgunluktan sonra ayaklarınız buz gibi ve gerçekten kristal beyazlığında tüm gücüyle akan suyla kavuştuysa, hele birde demini almış çay ile gözleme de söylediyseniz değmeyin keyfinize. Aman su her yerde var görmesem de olur demeyin mutlaka gidin görün yaşayın.
Çarşı pazarları dolaşırken o renk renk poşulardan yöresel örtülerden edinin ve hatta bırakın onlar size onu bağlasınlar, kendinizi daha bir oralara ait hissedeceksiniz.
Mardin-Nusaybin karayolu üzerinde Antik Dara kenti kalıntıları bulunmaktadır. “Dağara” adı ‘Darius’un başkenti anlamındaymış. Bu yerleşim antik kaynaklarda Mezopotamya’nın Efes’i olarak tanınmakta. İpek Yolu üzerindeki önemli bir yerleşim. Burada yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan kalıntıların dünyanın ilk su barajına ait olduğu sanılmaktadır. Dara antik kenti Prof.Dr.Metin Ahunbay tarafından araştırılmış, size rehberlik yapmak için can atan tüm çocukların onu sevgiyle saygıyla anmaları çok etkileyiciydi. MÖ.530–570 yıllarında kurulduğu tahmin ediliyor.
HASANKEYF
Dicle nehrinin tüm bereketiyle içinden geçtiği 10000 yıllık muazzam bir tarih, tamamı sit alanı, mağaralarında hala yaşam süren insanlar var. Dinlerken ve gezerken bir an hangi zaman diliminde olduğunuzu unuttuğunuz ve eğer suların altında kalırsa çok yazık olacak bir dünya mirası.
HATUNİYE CAMİİ
Sembollerle islam dini motif motif işlenmiş. Mihrapta anlatılmak istenen; birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde yaşarsanız (iki sütun), Allah’ın birliğine inanır (laleler), Peygamber efendimiz(s.a.v.)‘in sünnetine uyarsanız (40 gül), sahabenin yolundan giderseniz (yıldızlar), İslamiyetin beş şartını yerine getiriseniz(beş temel taş), bir güneş gibi dogar, parlarsınız ve cennetin sekiz kapasının (sekiz oluk) birisinden CENNETE girersiniz. Ve Peygamberimizin ayak izini görebilirsiniz.
KIRKLAR KİLİSESİ
Kırklar Kilisesi bugün Mardin’de hem ziyarete hem ibadete açık olan birkaç kiliseden biri, 569 yılında Süryaniler tarafından Mor Behnam ve kız kardeşi Saro adına inşa edilmiş.
ÇARŞI PAZAR gezerken mutlaka Mardin çöreği küliçe bir diğer adı hayat çöreği yenmeli, yöresel kahvelerin hepsi içilmeli, tarçınlı ve maviş maviş lezzetli badem şekerleri yenilmeli , ev yapımı Süryani şarapları tadılmalı, safran alınmalı ,el yapımı sabunlar her derde deva alınmalı, sıra gecesine gidilip reyhanlar dinlenip seyredilmeli.
Ve mutlaka tekrar gidilmeli… Her fırsatta sana kültürünü kendini anlatmak isteyen insanlarıyla yarım kalan konuşmaları tamamlamaya, bilerek ve yaşayarak tekrar, eksikleriyle beraber yaşanmalı MARDİN.
Son olarak taş ustasından bir kısa sohbet ile bitireyim. ‘’Hayat güçlü olanı sevmez, nasıl ki granit mermer en sert olandır ama dayanamaz çatlar orta yerinden dayandıkça direndikçe onun gibi. Oysa Mardin’in taşları yumuşaktır şekil alır hayatın gelişine göre değişir gelişir, soğuk tutmaz ona, sıcak geçmez ve ne zamandır tarihi geçmişi nereye kadardır ömrü bilinmez.’’ Diye anlattı bize hayatı ve başka bir duyguyla döndük yeniden hayatımıza…
Yazı ve Fotoğraflar: Şule Özkam
İletişim: suleozkam@hotmail.com
İnstagram : suleozkam
Twitter : @suleozkam