TOZ , KÜL VE TARİH: POMPEİ

Aslında her ne kadar bir önceki yazımda ( http://womaninlaw.net/ben-italyadaykene-3/ ) Aşk Çeşmesi’ni ve Roma’yı paylaşacağımı belirtsem de, gelen bol miktardaki soru nedeniyle, Pompei’yi öne çekmeye karar verdim.

Pompei gerçekten bir insanın hayatı boyunca görüp görebileceği en ilginç yerlerden bir tanesi ve ben de burayı gördüğüm için kendimi gerçekten şanslı sayıyorum.

MS 79 yılının 24 Ağustos gecesi faaliyete geçen Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucunda yok olmuş bir şehir Pompei. Şehir, coğrafi konum olarak Güney İtalya’da yer almakta.

Bu şehirle ilgili birçok söylenti var. İnançsızlıkları ve had safhaya ulaşmış ahlaksızlıkları sebebi ile lanetlendikleri, Tanrı’nın gazabına uğradıkları iddia edilen bir şehir diyen de var; sadece olaya mantık çerçevesinde bakıp doğal felaket olarak gören de. Her nasıl ele alınırsa alınsın, bu felaket bir şehrin yok olmasına ve binlerce insanın anında ölmesine sebebiyet vermiştir.

Size çok ilginç bir şey söylemeliyim ki, bunu gitmeden evvel ben de bilmiyordum; bu şehir lavlar sebebi ile yok olmamış. Yani birçok insanın hayalinde canlandırdığı üzere şehir yanardağın patlaması ile lavlar altında kalmış ve o anda orada yaşayan herkes taşa dönmüş; böyle bir şey yok.

Diğeri ise – bu tamamen benim şahsi görüşüm- yerel halkının ahlaksızlıkları yüzünden şehri Tanrı’nın lanetlemediği.

Olay şu şekilde gelişiyor; Vezüv Yanardağı, günümüzde halen belirli aralıklarla faaliyet gösteren, canlı bir yanardağ. Yanardağ faaliyete geçmeden önce depremlerin sıklığı artıyor ve dağdan duman çıkmaya başlıyor. Özetle faaliyete geçeceğinin sinyallerini veriyor. Bu sinyalleri alan yerel halk şehri boşaltıyor. Ama tabi ki tarihin her döneminde olduğu gibi MS 79 yılında da gelenek bozulmuyor ve ölenler yine fakir halk oluyor. Çünkü Vezüz faaliyete geçeceğinin sinyallerini günler hatta haftalar öncesinden verince, zengin halk ailelerini ve bir kısım eşyalarını da alarak şehri terk ediyor. Yani “Tanrı’nın gazabını hak eden”, ahlaksızlık içinde yaşayan ve dini kuralları yok sayan kesim, yanardağ faaliyete geçtiği esnada Pompei’de değil. Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama Tanrı öfkesini kusmak istese bu kesimin de şehirden ayrılmasına müsaade etmezdi diye düşünüyorum ben.

Günümüzde Pompei, limana 2 kilometre kadar uzakta ancak patlamanın meydana geldiği dönemde şehir limanın hemen yanında yer almakta. Zaman içinde düzenli aralıklarla patlayan Vezüv, lavların donması ile liman ve şehir arasını doldurmuş ve bu coğrafi olay neticesinde liman şehirden uzaklaşmıştır.

Pompei’ye girdikten sonra, – diğer gidenler nasıl hissetti bilmiyorum ama- kendimi o dönemde yaşıyor gibi hissettim. Sanki daha dün burada insanlar ticaret yapıyor, çocuklar sokaklarda oyun oynuyormuş gibiydi. Bunun nedeni dokunun birebir korunmuş olması. Tabi ki tahribat çok fazla. Şehrinse henüz 1/3’ü çıkarılabilmiş. Ancak dokulara sadık kalınmış. O kadar ki, şehirde gezmeye başlayacağınız evin büyük bir bahçesi var ve bu bahçede Vezüv’ün faaliyete geçtiği gün hangi bitkiler varsa, arkeolog ve bitki bilim uzmanlarının yaptığı detaylı çalışmalar neticesinde bugün de aynı bitkiler o evin bahçesinde yer almakta. Evlerin dokusu, duvarlardaki resimler yıpranmış ama hala korunabilecek durumda. Evden eve geçerken, bir zamanlar o evde yaşayan ve aniden gelen ölümle hayatları son bulan bu insanların nefeslerini hissetmek mümkün. Şehirdeki her ögenin korunmasındaki titizliği görünce insan Pompei’nin Türkiye’de olmamasına şükrediyor. Yani Şile’de yer alan kalenin restorasyon çalışmasını gördükten sonra gayet haklı bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Neyse konuyu dağıtmayayım.

Pompei’nin caddelerinde, aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi sokak arasında, günümüzdeki yaya geçidini anımsatan 3 tane taş yer almakta. Aslında kanalizasyon sistemi var olan bir şehir burası. Ancak evde yapılan temizlik, yıkanan çamaşırların kirli suları gibi atık suların dökülebileceği bir sistem bulunmamakta. Bu sebeple herkes pis suları caddelerden aşağıya dökmekte. O esnada caddede karşıdan karşıya geçmekte olan kişiler bu pis suyun içinde kalmasın diye, karşıdan karşıya geçmek için bu taşlar konulmuş ve düzenli aralıklarla bu taşlara tüm şehir boyunca rastlıyorsunuz. Üstelik, o dönem kullanılan at arabalarının tekerleklerinin arası da bu taşların arasında geçebilecek ölçü baz alınarak yapılmakta. Şimdi sizlere kesin olmayan ama çoğu insanın hemfikir olduğu bir hususu söylüyorum; deniliyor ki, günümüzde bile kullanılmakta olan at arabalarının tekerleklerinin arasındaki mesafeler hatta tren raylarının genişliği bile hala Pompei’deki bu taşların arasındaki mesafe baz alınarak yapılmakta. Ne kadar doğru bilemiyorum.

Yukarıda birçok kişinin – ben de dahil- yanlış bildiği bir gerçeği paylaşmıştım. İnsanları Vezüv’ün lavları öldürmüyor. O halde bu insanları bir anda yok eden şey neydi? Bu insanlar Vezüv Yanardağı’nın püskürmesi ile havaya karışan kül – toz – zehirli gaz yüzünden ölüyorlar. Evet, doğru okudunuz. Aşağıdaki fotoğrafta görmekte olduğunuz fotoğraftaki taşlaşmış insan da bunun bir kanıtı niteliğinde. O kadar ki burnunu kapattığı, bu elim olayın üzerinden geçen yaklaşık 2000 yıla rağmen belli olmakta. Yıllar sonra yani 1700’lü yıllarda buraya ilk kez iki hırsız girer. Amaçları bu buluntudan değerli eşyaları çalmaktır. Ancak bu açgözlülükleri onların sonunu getirir çünkü, içeride MS79 yani olayın yaşandığı günden beri hapsolmuş, yeni kurbanlarını bekleyen gaz, bu kişilerin solumasıyla onları öldürür. İbret-i alem olsun diye hala bu kişilerin iskeletleri ilk odada camekan içerisinde sergilenmektedir. Ben de sizler için bir tane fotoğraf bırakıyorum hemen bu paragrafın altına. Öte yandan bu insanlar nasıl böyle taşlaştı diye sorarsanız burada arkeolojinin ileri seviyeleri devreye giriyor. Şöyle ki; arkeologlar odaların tamamını açmadan önce alçı gibi görünen ama alçıdan farklı bir sıvıyla odanın kalıbı almışlar ve bu sayede orada bulunanları (insan, bebek, köpek,.. ) olduğu gibi çıkarabilmişlerdir.

Evet, şehirde ahlaksızlık üst düzeylerde. Söylentiler doğru, gerçekten genelev var Pompei’de. Ama bu onların inanılmaz ahlaksız olduğunu mu gösterir? Nitekim günümüzde hala genelev kavramı varlığını sürdürmekte. Pompei’de genelevlerin adı LUPA. Lupa o dönemde konuşulan dilde “dişi kurt” demek. Bunun nedeni de, Pompei limanına yanaşan denizcilerin genelevin yerini sormaya çekindiklerini bilen fahişelerin, camdan uluyarak kurt sesi çıkartmalarıymış. Öte yandan yerlerde ve duvarlarda penis kabartmaları var. Bunların hepsi genelevi yani lupayı işaret edecek şekilde konumlandırılmış.  Lupa’nın içine girdiğimde en çok dikkatimi çeken şey, yatakların – yani yatak niteliğinde kullanılan yerlerin – çok küçük olmasıydı. Buradaki insanların boylarının ne kadar kısa olduğu aklıma gelen ilk düşünceydi. Bunun nedeni hemen aşağıda.

Bu kadar eski bir dönem olmasına rağmen, sağolsun Romalılar burayı ele geçirdikten sonra boru hattı döşeyerek tüm şehre, evlere, her yere su dağıtımı yapmaya başlamışlar. Yani görüleceği üzere dönemine göre oldukça ileri bir gelişmişlik düzeyine sahip bir şehir burası. Fakat gelin görün ki, bu boru hattı kurşundan yapılma olduğundan, insanlar yeterince uzayıp gelişemiyor ve hatta çok genç sayılabilecek bir yaşta (max.40) ölüyorlarmış. Yani insanlar o kurşun borulardan geçen sulardan içtikçe, kurşun zehirlenmesine maruz kalıyorlarmış.

Hazır sudan bahsetmişken, burada hamam var. Bildiğiniz hamam. Hatta o kadar şık bir hamam ki günümüzdekilere taş çıkartır. Tavandan insanların üstüne buz gibi su damlamasın diye özel tavan dizaynı olan; soğuk suyu, sıcak suyu hatta saunası olan ve insanlar eşyalarını koysun diye dolapları bile olan bir hamam. Öte yandan hamamın kadınlar bölümünde soğuk su kısmı yok çünkü soğuk suyun kadının doğurganlığına zarar verdiği düşünülmekte.

Veee tabi ki ; Pompei’de ne buldum? ADLİYE! Kıh kıh =) illa yine hukukla ilgili bir şeyler yazmam gerekiyordu zaten, yazmazsam olmaz. O dönemki adı basilica. Yunan tanrılarından adalet dağıtan anlamında. Yani diğer bir deyişle, burası Tanrı’nın adaletinin dağıtıldığı yer. Şahsen, hoşuma gitti. Kalıntıları bile kalmış olsa da sadece o dönem insanların adalet aradığı bu yerde bir avukat olarak bulunmak çok değişik bir duyguydu.

Pompei’nin liman kenti olduğunu belirtmiştim. Kalıntılara bakılarak halkının büyük bir çoğunluğunun ticaretle uğraştığı düşünülmekte. Limana en yakın olduğu düşünülen kısımda, ölçüm bölümü var. Aşağıdaki fotoğraftaki gibi, eğer denilen ağırlıktaysa satın alınan ürün, buraya tam oturmakta ve böylece satın alan kişi doğru miktarda satın aldığını bilmekte. O dönemde de ne kadar hile varsa artık insanlar böyle icatlar yapmak durumunda kalmış.

Velhasıl, Dünya üzerinde gezip gördüğüm ve beni en çok etkileyen yerlerden biriydi Pompei. Eğer fırsatınız olursa, mutlaka gitmelisiniz derim. Okuduğunuz için teşekkürler 😊

 

Gülen Hidayetoğlu

instagram gulenhidayetoglu

http://womaninlaw.net/