7.KATTAKİ SOĞUKLUK- Yedikule Zindanları
“Dün sabah padişah-ı cihan idim ,şimdi üryan kaldım; merhamet edip halimden ibret alın; dünya size dahi kalmaz.” – Genç Osman Monoloğu
Dışarıdan bakılınca heybetli surları, esrarengiz yapılarıyla ilgi çeken yerlerden biri, Yedikule Zindanları. Ancak içerisine girdiğiniz zaman o görkemlilik, yerini soğuk bir boşluğa bırakıyor. Tıpkı Genç Osman’ın kanının akıtıldığı “kanlı kuyu” misali derin bir boşluk kaplıyor insanın içini. Gezimden aktaracağım kareler ve bilgilerden önce, Yedikuleile ilgili tarihe bir göz atalım…
Adını, surların üzerine dizilmiş yedi adet kuleden alan Yedikule, Bizans’a misafir gelen kralları ve yabancı saray mensuplarını karşılamak için yapıldı. Tarihi verilere göre bir zafer takı olarak dönemin Bizans İmparatoru I. Theodosios (378-395) inşa ettirdi. Theodosios’tan sonra tahta geçen oğlu da dört tane yüksek gözlem kulesinden oluşan bir kaleyi kapı ile birleştirdi. İstanbul’un fethinden önce surların üzerindeki beş kule sebebiyle Bizanslılar, semte beş kule anlamına gelen “pentaprikyor” adını vermişlerdi. İstanbul’un fethi ile şehri eline geçiren Fatih Sultan Mehmet ‘in, iki ilave kule inşa ettirmesiyle bu görkemli yerin ismi, Yedikule’ye dönüşmüştür.
Yedikule Hisarı ve Zindanları, Sarayburnu’ndan Bakırköy’e uzanan upuzun bir sahil yolu üzerindedir. Yedikule Hisarı’nın surlarına baktığımız zaman, beş köşeli yıldız şekli meydana getirdiğini görürüz. Hisarın şehir tarafında tek bir kapısı bulunup, surların bitişiğine ise hiçbir yapı ilave edilmemiştir. Eski zamanlarda, hisardaki garnizonda bir kale muhafızı yardımcısı, altı subay ve elli asker bulunuyordu. Kale içinde muhafız evi ile on iki asker evi mevcuttu. Hisar avlusunda 1905 yılına kadar mevcut olan mescit minaresinden bir bölüm ile önündeki çeşme ve kuyuları görebilirsiniz. Hisarın inşasından 1494-1496 yılına kadar devlet hazinesi burada saklanmış, Sultan II. Mahmud (1808-1839) zamanına kadar da devlet hapishanesi olarak kullanılmıştır. 1968 yılından 2004 yılına kadar İstanbul Hisarlar Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı olan Yedikule Zindanları, günümüzde kültürel etkinliklerin ve konserlerin tertip edildiği bir müze olarak kullanılmaktadır.
Asırlarca zindan olarak kullanılan Yedikule Hisarı‘nda ağırlıklı olarak Osmanlı Devleti’nin savaştığı ülkelerin elçileri, yabancı siyasi suçlular ve sarayın gözden çıkardığı Osmanlı devlet adamları hapsedilmiştir. Hisar bu yıllarda pek çok önemli ismin mahkumiyetine tanıklık etmiş olup, bunlardan en önemlisi genç yaşta tahta çıkan Genç Osman lakaplı II. Osman’dır. Genç Osman, yeniçeriler tarafından tahtan indirildikten sonra Yedikule Zindanları’na getirilmiş ve burada katledilmiştir. Hapsedilen diğer önemli isimlere bakıldığı zaman, Fatih tarafından varlığına son verilen Trabzon Rum İmparatorluğu’nun son imparatoru David Kommenos ve oğulları, Yavuz Sultan Selim’in Mısır’dan getirdiği son Abbasi Halifesi IV. Mütevekkil, Kırım Hanı Mehmet Giray, Ermeni Patriği Avedik ilk akla gelenlerdir.
Yedikule Zindanları’na tarihi bir bakış attıktan sonra, gelelim Yedikule’yi oluşturan ve her biri içinde ayrı bir yaşanmışlık barındıran kulelerin hikayesine…
Genç Osman Kulesi
Osmanlı İmparatorluğu’nun genç ve talihsiz padişahlarından olan II. Osman’ın, bu kulenin ikinci katında öldürüldüğü bilinmektedir. Bu sebepten dolayı da bu kulenin adı, “Genç Osman Kulesi” olarak anılır.
Bizans Dönemi ve Osmanlı Dönemi’nde zindan olarak kullanılan Genç Osman Kulesi’nde “Kanlı Kuyu” adı verilen derin bir kuyu mevcut. Mahkûmların idam edilince kesilen başları, bu kuyuya atılır ve denize kadar uzayan tünelden yuvarlanarak Marmara Denizi’nin sularında kaybolurmuş. Şimdilerde ise Kanlı Kuyu’nun üstüne, insanlar düşmesin diye demirden bir kafes konmuş olup, kuyu, ziyaretçilerin attıkları taşlarla dolmuştur.
Genç Osman’ın öldürüldüğü zindana girdiğimde, sessizliğin ve soğukluğun hakimiyeti altında derin bir hüzün hissettim. Burası iki katlı bir yer ve merdivenleri dahil her yeri tahtadan oluşan bir yapı. Merdivenler eskimiş ve kırılmaya yüz tutmuş durumda. Genç Osman‘ın öldürüldüğü katı incelerken, rutubet ve kirliliğe rağmen burnuma mis gibi bir toprak kokusu geldiğinde, kendimi hem huzurlu hem de öldürülme gerçeğinin etkisi altında, acı dolu hissettim.
Tarihimizi sadece kitaplardan okumak ve insanlardan dinlemenin dışında olayların gerçekleştiği tarihi yapıları gezmek ve o dönemleri hissetmek lazım. Hislerimi yazmak kolay olmuyor takdir edersiniz, ancak şunu söyleyebilirim ki, Yedikule Zindanları’na geldiğinizde Genç Osman Kulesi’ni gezerken daha derin şeyler hissedeceksiniz ve bunları ifade etmeye kelimeleriniz el vermeyecek.
Cephanelik Kulesi
Bu kule, devlete bağlı olduğu süreçte cephane deposu olarak kullanılmış olup, iki hapishane dışında devlet suçlularının hapsedildiği zindanlardan da birisidir. Kuleyi ziyaret ettiğinizde, kirişle tutturulmuş tarihi ahşap katları görebilirsiniz.
III. Ahmet Kulesi
Bu kule günümüze kadar dayanamayıp depremlerle yıkılan bir kule. Adını, yapım ve onarımında büyük katkı sağlamış olan devrimci padişah III. Ahmet’ten almış. Kulenin sokağa bakan dış yüzeyinde mermer bir levha üzerinde,“Maşâallahu ta’ala (yüce Allah’ın izniyle) yazısı ilgi çekmektedir.
Hazine Kulesi
Yedikule Zindanları’nın, devletin sahip olduğu hazinelerin tutulduğu yer olarak da tarihi bir yer olduğunu yazının başında söylemiştim. İşte o dönemde hazinenin tutulduğu yer, Hazine Kulesi idi. Ancak daha sonra III. Murat zamanında hazine saraya aktarılmıştır. Bu kulenin tepesinde görkemli bir bayrak direği bulunan zarif köşk, 1748 yılında büyük İstanbul yangınında tamamen yanmış. O dönemlerde Hazine Kulesi’nin adı, “Yanan Kasır” olarak da anılmıştır.
Zindan Kulesi (Kitabeler Kulesi)
Yedikule Hisarı, devlet hapishanesi olduğu dönemde, mahkûmlar tarafından zindan girişine kazılan kitabelerden adını alan bu kulede, soylu esirler, krallar, vezirler ve elçiler, 1768 yılına kadar yatmışlardır. Daha sonra padişahtan aldıkları izinle kale içinde bulunan evlerde tutsaklıklarına devam etmişlerdir. Zindanın giriş kısmındaki listede burada yatanların adları, neden burada bulundukları ve akıbetlerini yazmaktadır.
Meşhur “Yılanlı Kuyu” da bu kulenin içinde. Şu an kuyunun ağzı kapalı, yılan falan da yok. Fakat bir zamanlar mahkumlara yılanlar eşlik ediyormuş bu kuyuda.
Kitabeler Kulesi’ne alt kattan çıkarken 40-45 inci basamaklar arasında karşılıklı bir şekilde bulunan Bizans Dönemi’ne ait mermerden yapılmış, iki adet kuş rölyefleri bulunmaktadır. Kulenin içinde bulunan ahşap katlar ise çıkan yangınlarda yanarak hasar görmüştür.
Top Kulesi
Bu kulede diğer kuleler gibi değişik dönemlerde zindan olarak kullanılmıştır. Bu kulenin içindeki ahşap katlar da çıkan yangınlarda hasar görmüş durumda.
Bayrak Kulesi
Yedi kule arasında en sağlam olanı, Altın Kapı’nın üstünde olan Bayrak Kulesi’dir. Kapının girişindeki sağ ve sol taraftaki kemerli tavana sahip odalar o dönemde kapı muhafızlarının odaları olarak kullanılıyormuş. Aynı zamanda bu kulede Osmanlı’nın sancağı dalgalanır, yeniçeri askerleri nöbet tutarlarmış.
Trimphalis Caddesi (Fatih Yolu)
Bu cadde, seferlerden dönen imparatorların şehre törenler ile ihtişam içinde girdiği tarihi caddedir. İstanbul’un Fethi’nden sonra bu cadde “Fatih Yolu” olarak da anılmaya başlanmıştır. Yol kenarında göreceğiniz büyük gülleler, buraya Fatih zamanında konulmuştur.
Mescit Ve Çeşme
İstanbul’un en eski mescidi burada, Fatih Sultan Mehmet tarafından fetihten 5 yıl sonra Hisarın inşası sırasında yaptırılmıştır. Ahşap çatılı ve tek minareli mescitten günümüze sadece minarenin şerefeye kadar olan kaidesi kalmış olup, mescidin yanındaki çeşmenin de Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
Tarihi Su Kuyusu
Kuyu halen kullanılmakta olup, o dönemde üzerindeki çıkrıktan atlar yardımı ile su çekilirmiş.
Korkuluk Zinciri
Hisarın girişinin sağ tarafındaki duvarda duran bu zincir, Amasyalı Bayram Paşa tarafından 1635 yılında İstanbul surlarını tamir ettirdiği sırada koyulmuştur. Tamirat tamamlanınca da bu zincir aynı yerinde öylece kalmıştır. Ama ben gezerken bu zincire rastlamadım, sanırım kaldırmışlar.
Hisarın tamamını gezdikten sonra Genç Osman Kalesi’ne son kez tırmanıp manzaranın güzelliğine bakıyorum. Surlardan Marmara sahillerinin, denizin, surların, adaların görünüşü bir harika! Aynı zamanda fotoğraf tutkunları için burada tam fotoğraflık bir görüntü açısı mevcut. Yani burayı ziyarete gelirken fotoğraf makinanızı mutlaka yanınıza alın ve bir de su alın. Çünkü Hisarın yakınlarında su ve yiyecek alabileceğiniz bir yer mevcut değil.
Ek bilgi olarak, Yedikule Müzesi (Zindanları), sabah 09.00 ile akşam 17.30 arasında ziyarete açık olup, giriş ücreti olarak 10 TL dir.
Rutubeti bol olup, böceği olmayan, hava sıcaklığından bunalsanız bile zindana girdiğiniz an, o değişik soğukluğu hissettiğiniz, bir nevi işkence görenlerin, öldürülenlerin 7 kat yükseğe ulaştığı bu yer, (ki ben bunu 7. Kattaki soğukluk olarak tanımlıyorum) İstanbul’da gidip görmeniz gereken tarihi yapıların başında yer alması gereken bir mekan.
Son olarak şu meşhur Yedikule Zindanları efsanesine de değinmek istiyorum… Efsaneye göre, bu zindanda Paganlar da (birçok dine inanan ve doğadaki varlıkları tanrı edinebilen kimse) bulunurmuş. Pagan, kendisini acılara ve zulme karşı şartlandırmış ve eğitmiştir. Bu sayede de yapılan zulümler ve işkenceler ona acı çektirmemekte ve onu yıpratmamaktadır. Bu işkencecileri daha da sinirlendirmiş Pagan’a daha fazla acı çektirmeye ve zulmedilmeye başlanmıştır. Pagan en sonunda dayanamayarak vazgeçmiş ve öleceği an yüksek bir sesle, Antik Latince tarzı haykırmış ve orada işkence gören insanların ruhlarının, Mesih’in dünyaya geldiği güne kadar zindanların içine ve duvarlarına hapsolmasını, Mesih indiği anda yerlerinden kalkarak hesap sormak adına haykırmalarını istemiştir. Bu sözler önemsenmemiş fakat efsane olarak tarihte yerini almıştır. Ne kadar doğrudur bilinmez ancak, Yedikule Zindanları’nda zaman zaman Latince çığlıkların ve seslerin duyulduğu söylenmektedir. Tabii yazının başında da söylediğim gibi bu bir halk efsanesidir. Ben zindanlarda herhangi bir çığlık duymadım. Ancak şunu söyleyebilirim ki, Yedikule Zindanları’nda ölümün gerçek soğukluğunu hissedebiliyorsunuz. Özellikle de Genç Osman’ın öldürüldüğü kulenin ikinci katında…
Tarihe görerek de tanıklık edin, Yedikule Zindanları’nı ziyaret edin. Hepinize gezgin ruhu dolu zamanlar dilerim.
Yazı: Cemre Nur Meleke
Fotoğraflar: Gökhan Şahiner
İletişim: cemrenur@meleke.com