Amerika Rüyası-1: Miami

Kötü bir sene geçirip, bir sürü hayal kırıklığı yaşamanın ardından; artık  biraz uzaklaşmam gerek dediğim bir anda apar topar kendimi Amerika’daki kardeşimin yanına gitmek için bilet alırken buldum. “Bazen gitmek iyi gelir” sözünün en büyük savunucularından biri olan ben, bu seyahati kendim için, yeniden güç toplamak adına yapmak zorundaydım. Gittiğim her yeni yer, tanıdığım her  yeni insan;  yeni kültürler demek değildi sadece.  Hiç bilmediğim yerlerde hiç bilmediğim sokaklarda ilk kez gördüğüm insanlarla konuşup bir şeyler paylaşmak, karşılıklı gülümsemek tarifi olmayan bir büyüme ve gelişme hali. Tüm bunları düşünerek uzun zamandan beri hayalini kurduğum Florida eyaletinin her bir köşesini gezmek için, elimde gidilebilecek olan yerlerin listesi ile yola koyuldum.

Erzurum’da başlayan yolculuğum İstanbul-New York-aktarmalarının ardından kardeşimin yaşadığı Tampa şehrinde son buldu. Erzurum soğuğunu tahmin edersiniz. Erzurum’dan geldiğim için havaalanında Tampa sıcağını fark edip, üstümdeki kabanı nasıl attığımı görmeniz lazımdı. Toplamda 18 saatlik uçuş maceramın ardından sersemlemiş bir halde Tampa’ya indikten sonra kardeşim ve ben bir günlük dinlenmenin ardından;  yılbaşını geçirmek için,  sabahın erken saatlerinde Florida eyaletindeki ilk rotamız olan Miami yollarına vurduk kendimizi. 

Florida eyaleti, 4 mevsim yaz yaşayan bir eyalet. Kışın sadece belli bir dönem yağmur yağıyor ancak bu zamanlarda bile hava sıcaklığı 15-20 derecenin altına çok düşmüyor. Ben Tampa’ya ulaştığımda hava Aralık ayının sonunda 30 derecelerdeydi. Nemli havayı da hesaba katarsanız nasıl sıcak olduğunu siz düşünün.

Tampa-Miami arası araba ile 3 saat sürüyor. Yollar en az 4 şerit olduğundan ulaşım oldukça kolay buralarda. Christmas tatili olduğundan; yollar bir hayli kalabalık olsa da 3 saatlik yolculuğumuz sonrasında Miami’ye vardık. Miami’yi gezmek için kendimize 3 günlük bir zaman dilimi ayırmıştık. Planımız yeni yıla Miami’de girmek olduğu için otel bulma konusunda oldukça sıkıntı çektik.  Yeni yıl zamanı olduğundan dolayı oteller ya doluydu ya da akıl almaz fiyatlar istiyorlardı. Biz de;  ne yapalım ne edelim derken aklıma “Airbnb” isimli uygulama geldi. Bu uygulamada, kalacağınız lokasyonu belirledikten sonra o lokasyonda sizi evinde ücret karşılığında misafir edebilecek kişiler listeleniyor ve siz tercih ettiğiniz ev sahibi ile iletişime geçip konaklama yapıyorsunuz. Otellerden daha uyguna gelen bu yöntem sayesinde hem ucuza konaklama imkanına sahip oluyorsunuz hem de farklı kültürlerden insanlarla iletişime geçmenin keyfini sürüyorsunuz. Biz de, o ev sahiplerinden birisi olan Marcelo isimli tatlı bir İspanyol ev sahibi ile iletişime geçtik ve 3 gün boyunca konaklamamızı onların evinde yaptık.

1.gün

Miami`ye gelir gelmez ilk rotamız oldukça merak ettiğim ‘Little Havana’oldu. Little Havana, kendinizi tam anlamı ile Küba’da hissedeceğiniz Kübalıların yaşamakta olduğu bir semt. Semt dediğime bakmayın çünkü burası turistler tarafından yoğun ilgi gören oldukça kalabalık bir yerleşim yeri. Burada İngilizce konuşan birine rastlama şansınız imkansız denecek kadar az. Küba kültürünün tamamiyle hakim olduğu bu yerde çalışan ve yaşayanların tamamı İspanyolca konuşuyor.

Arabayı park edip fotoğraf makinemizi de alarak sokaklar arasında gezmeye başlıyoruz. Ve ilk gördüğümüz yer, benim mutluluktan çiğlik atmama sebep olan bir puro  fabrikası oluyor.

İçeriye girer girmez çalışanlar tüm güler yüzü ile sizi karşılıyor. Bu sempatik Kübalı genç adam önce nasıl puro sarıldığını gösteriyor daha sonra da elimden fotoğraf makinasını alarak beni puro sarma masasının başına oturtup resimlerimi çekiyor.

Bu fabrikalarda, puronun nasıl sarıldığını canlı canlı görme imkanını buluyor olmanızın yanında, bize de puro sarma imkanı tanımaları inanılmaz bir deneyim. O anki mutluluğumu hatırladıkça şu an bile yüzümde kocaman bir gülümseme oluşuyor.

Puro sarma fabrikasından ayrıldıktan sonra kalabalık Little Havana ana caddesinde yürümeye başlıyoruz. İnsanlar o kadar mutlu ki, her yerden İspanyolca şarki sesleri yükseliyor. Bu senenin moda şarkısı olan Shakira ve Carlos Vives düeti “ La Bicicleta” en çok duyduğum şarkı oldu . İnsanlar bu şarkıyı duyar duymaz sokaklarda dahi  dans ediyor. Ben durur muyum? Tabii ki hayır.

Çoğumuzun bildiği gibi Küba, purosunun yanında kahvesi ile de oldukça ünlü. Küba kültürünü iliklerinize kadar hissettiğiniz bu semtte Cuban Cafe isimli bir kafeden Küba kahvesi alıyoruz. Küba kahvesi, hayatımda içtiğim en iyi kahveydi diyebilirim. Eğer bir gün yolunuz buraya düşerse, Küba kahvesi içmeden sakın ama sakın dönmeyin.  

Gezerken Maximo Gomez parkına denk geliyoruz. Burası Kübalı yaşlılarla dolu, kahkaha seslerinin yükseldiği ve yaşlıların hepsinin domino oynadığı bir park. Türkiye’de kahvede okey oynayan amcalar gibi buranın yaşlıları da tam bir domino sevdalısı.

Burada biraz domino oynayan insanları izledikten sonra acıktığımızı fark edip mekan bakmaya başlıyoruz. “Taquerias El Mexicano” isimli mekanda karar kılıp Taco siparişi veriyoruz. Burada yediğim tacoların tadı hala damağımda. Oldukça lezzetli Meksika yemekleri yapan bu mekan oldukça da ucuz idi. Kişi başı 8 dolara karninizi 3 taco ile doyurabiliyorsunuz.

Aksam saatlerine yakın, kalacağımız evin oldugu Miami Garden tarafina doğru yola koyuluyoruz. Vardığımızda Marcelo ve ailesi bizi sıcakkanlı bir şekilde karşılıyor. Onlarla biraz muhabbet ettikten sonra Miami gece hayatını merak eden biz Marcelo’nun da önerisi ile meşhur Ocean Drive’a  gitmek üzere evden ayrılıyoruz.  

Ocean Drive; Skyfall, Scarface, Dexter ve bilumum Amerikan film ve dizilerine ev sahipliği yapan o meşhur Miami caddesi. Hemen Miami Beach’ in kenarında yer alan bu cadde, oldukça renkli ve gece hayatı ile meşhur. Adım başı müzikli restoran ve barların yer aldığı, sokakların masalarla dolu olduğu bu caddede kendinizi adeta bir rüyanın içinde hissediyorsunuz. Caddeyi boylu boyunca gezip o günün hatırası olarak tarihli saat kulesinde resim çektirip, kendimizi Ocean Drive’ın en kalabalık mekanı olan “Mango’s Tropical Cafe” ye atıyoruz. 

Burası tam bir gösteri mekanı. İçeceklerinizi yudumlarken birbirinden keyifli gösterileri izleme imkanı bulduğunuz bu mekana giriş ücretli. Kişi başı 5 dolar vererek girdiğimiz bu mekan kalabalık olmasının yanı sıra oldukça da eğlenceli. Burada her 5 dakikada bir farklı bir gösteri sergileniyor. Biz bulunduğumuz süre boyunca Samba, İspanyol dansı, Michael Jackson gösterisi, Tango, Marilyn Monroe temalı gösterileri izledik ve oldukça da eğlendik. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar burada eğlendikten sonra yol yorgunluğumuzu da hesaba katarak ilk günümüzü tamamladık. 

2.gün 

2.günümüzü Miami’nin en büyük alışveriş merkezlerinden biri olan Bayside’a ayırdık. 

Buraya alışveriş merkezi dediğime bakmayın. Bayside, alışveriş merkezi olmasının yanı sıra tam bir eğlence mekanı. Deniz kenarında olan bu alışveriş merkezi,  dünyaca ünlü markaların mağazalarının yanı sıra, deniz kenarında yemek yiyebileceğiniz ve eğlenebileceğiniz yerleri de içerisinde barındırıyor.

Biz ilk olarak kahvaltı ve öğle yemeğini bir arada yemek adına, buranın en meşhur yeri olarak bilinen Hard Rock Cafe’ye gidiyoruz.

Burası hamburgeri ile oldukça meşhur bir mekân olmasının yanında, içerisinde Tina Turner, Madonna, Elvis Presley, Shakira, Ricky Martin, John Lennon gibi ünlü isimlerin kıyafet ve resimlerinin sergilendiği ve gezip bolca fotoğraf çektirme imkânı bulabildiğiniz bir yer.

Hard Rock Cafe’de yemek yemek için uzun bir kuyruğa girerek sıra bekliyorsunuz. Biz on dakikalık bir bekleyişten sonra deniz kenarındaki masamıza yerleşip, o meşhur hamburgerlerden sipariş ediyoruz. Gerçekten de lezzetli olan bu hamburgerler kesinlikle denemeye değer. 

Yemeğimizi yedikten sonra Bayside’da dolaşırken  İspanyol bir grubun halka açık bir şekilde sahne aldığını görüyor ve amfi şeklindeki bu yere biz de oturuyoruz. Grup, İspanyolca şarkılarını söylerken insanlar sahne önünde saatlerce dans ediyor.  Oldukça eğlenceli olan bu yerde, insanların enerjisini gördükçe siz de ister istemez kendinizi o atmosfere bırakıyorsunuz . Bu esnada dikkatimi en çok çeken şey, insanların oldukça mutlu oldukları ve bunun yüzlerinden açıkça görünüyor olmasıydı.

Genci yaşlısı saatlerce profesyonel dansçılara taş çıkarırcasına dans etti ve biz de hayranlıkla izledik. İspanyolca hiç bilmiyor olmayışımıza rağmen bir müddet sonra şarkıları mırıldanırken ve dans ederken kendimizi bulduk desem abartmış olmam. O atmosferi şimdiden özlediğimi söylemeden geçemeyeceğim.

Bayside o kadar büyük bir alışveriş merkezi ki, saatlerinizin burada nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Buradaki en önemli ve dikkatimizi çeken yerlerden birisi de, Forrest Gump filmine ait ürünlerin satışta olduğu ve filmdeki restoran konsepti ile hazırlanmış Bubba Gump adlı restoran. Burada yemek yiyip Forrest Gump filmini anımsatan hediyelik eşyalardan alabilirsiniz. Ben en çok bir Forrest Gump klasiği olan “ Run Forrest Run “ yazılı bardaklara ve bu tabelalara bayıldım.

Bayside’ın altını üstüne getirdikten sonra, saatin epey ilerlediğini fark edip biraz Miami Downtown’ı yani şehir merkezini yürüyerek gezmeyi de ihmal etmiyoruz.

3.gün

Miami’deki 3.günümüzü  yılbaşı günü olan 31 Aralık tarihine özellikle denk getirdik. Çünkü yılbaşı gecesi Miami’de Pitbull konseri olduğunu öğrenen biz, hayranı olduğumuz bu kişiyi canlı canlı  hem de yılbaşı gününde dinleme keyfini kaçıramazdık. Sabah Marcelo ve ailesi akşam eve gelmeyeceklerini bu yüzden rahat olmamız gerektiğini söyleyerek ve yeni yıla dair iyi dileklerde bulunarak sabahın erken saatlerinde evden ayrıldılar. Biz de onların hemen arkasından giyinerek evden çıktık. Akşam yorgun olacağımızı da düşünerek biraz dinlenip öğlen saatlerine doğru uyandığımız için ilk işimiz yine yemek yiyecek bir yer bulmak oldu. Kardeşim uzun zamandan beri Türk yemeklerine hasret olduğu için hemen internetten araştırarak bulduğumuz Babylon Turkish Restaurant’a gittik. Burası Miami Beach’de yer alan harika bir Türk lokantası. Tüm Türk lezzetlerini bulabileceğiniz bu mekanda tüm garsonlar haliyle Türk olduğu için çok keyifli bir öğle yemeği yemiş olduk. Türk olduğumuzu fark edince masamıza ikram olarak gelen meze tabağı için de ayrıca hepsine teşekkürü  bir borç bilirim.  

Yemeğimizi yedikten sonra Miami Beach kısmını bir de gündüz gözü ile görelim dedik ve oldukça da eğlendik. Konser akşam 20.00’da olmasına rağmen biz hesaplamalarımıza göre saat 16:00 civarı konserin yapılacağı alanda olmalıydık. Çünkü konser Pitbull konseriydi ve yer bulmakta zorlanabiliriz diye düşündük. Türkiye’de hepiniz bilirsiniz ünlü bir sanatçının konseri varsa, konser alanında saatler öncesinden mutlaka ama mutlaka kuyruklar oluşur. Biz iki kardeş burada da böyle olacağını düşündük.O yüzden konserin yapılacağı Miami Downtown’da yer alan Bayside alışveriş merkezinin hemen yanındaki ünlü Bayfront Park’a doğru yol aldık.  Saat 17.30 gibi konser alanında olmamıza rağmen kimsenin yer kapma derdinde olmadığını fark edince biraz şaşırdık. Konser alanı yemek ve içki stantları ile doluydu.

Ailecek herkes sandalyesini almış yeşil alanlarda oturup keyif yapıyordu. Konser başlayacakmış ya da başlamış kimsenin umurunda da değildi biz iki kardeş ve turistlerden başka. Konser sahnesi şahaneydi o bile bizi heyecanlandırmaya yetti.

Bahse konu konser “Pitbull’s Newyear’s Revolotion “ ismiyle dünyaca ünlü Fox kanalında canlı yayın olarak yayınlanacağı için Pitbull saat 18:00 gibi prova yayınına çıktı, ama ne çıkış.

O kadar profesyonelce idi ki prova çekimini asıl konser zannettik. Dahası, biz sadece Pitbull sahne alacak zannederken sunucunun Snoop Dogg olması ve Snoop Dogg’un da sahne alması lise yıllarımdan beri Snopp Dog hayranı olan benim, çığlıklar atarak eğlenmeme vesile oldu. Snoop Dogg’un yanısıra Austın Mahone, Nelly ve birbirinden ünlü isimlerin sahne aldığı ve Pitbull’un başrol olduğu bu konser hayatımın en güzel günlerinden birini yaşattı bana. Senelerdir ekrandan izlediğim, şarkılarını ezbere bildiğim insanları canlı canlı dinlemek benim için bundan birkaç sene önce sadece bir hayal iken; şimdi Miami’de bu hayalimi gerçekleştirmiş olmanın gururunu yaşadığımı yürekten söyleyebilirim. Gece 2’ye kadar süren bu konserde abla kardeş uzun zamandır böyle eğlendiğimizi hatırlamıyorum. Pitbull’un geri sayımı ile yeni yıla girdiğimize ve hayalimin de ötesinde bir yeni yıl gecesi geçirdiğime göre artık bütün sene böyle eğlenceli ve mutlu geçer diye düşünüyorum.

O kadar profesyonelce idi ki prova çekimini asıl konser zannettik. Dahası, biz sadece Pitbull sahne alacak zannederken sunucunun Snoop Dogg olması ve Snoop Dogg’un da sahne alması lise yıllarımdan beri Snopp Dog hayranı olan benim, çığlıklar atarak eğlenmeme vesile oldu. Snoop Dogg’un yanısıra Austın Mahone, Nelly ve birbirinden ünlü isimlerin sahne aldığı ve Pitbull’un başrol olduğu bu konser hayatımın en güzel günlerinden birini yaşattı bana. Senelerdir ekrandan izlediğim, şarkılarını ezbere bildiğim insanları canlı canlı dinlemek benim için bundan birkaç sene önce sadece bir hayal iken; şimdi Miami’de bu hayalimi gerçekleştirmiş olmanın gururunu yaşadığımı yürekten söyleyebilirim. Gece 2’ye kadar süren bu konserde abla kardeş uzun zamandır böyle eğlendiğimizi hatırlamıyorum. Pitbull’un geri sayımı ile yeni yıla girdiğimize ve hayalimin de ötesinde bir yeni yıl gecesi geçirdiğime göre artık bütün sene böyle eğlenceli ve mutlu geçer diye düşünüyorum.

Yazı ve Fotoğraflar: Ayşegül Aydoğan

İletişim: aysegulaydogan85@gmail.com

Instagram: aysegul_av