
Bir Orta Çağ Masalı Cesky Krumlov
Zorlu geçen bir 4 senelik üniversite hayatından sonra, boşta olduğum bugünleri nasıl değerlendirebilirim diye düşünmeye başladım. Sonra aklıma Avrupa’daki görmeyi istediğim başkentlere gitme fikri geldi ve kendimi bir Orta Avrupa macerasının içinde buldum. Her yeri ayrı ayrı sevsem ve beğensem de sanırım en çok hayran olduğum yer Çek Cumhuriyeti (Çekya) oldu. Prag görmeyi en çok istediğim şehirlerden biriydi ve tek kelimeyle büyüleyiciydi. Seyahate çıkmadan önce yaptığım araştırmalarda da başkentlere birkaç saat uzaklıkta bulunan, mutlaka görülmesi gereken bazı şehirler ve kasabalar keşfettim. İşte Cesky Krumlov da bu yerlerin arasındaydı.
Cesky Krumlov, Çek Cumhuriyeti’nin Güney Bohemya bölgesinde bulunuyor. Başkent Prag’dan yaklaşık 3 saat uzaklıkta ve Prag’dan ulaşımı oldukça kolay. Aslında bir günde gezilebilecek bir yer burası çünkü çok küçük bir şehir. Ancak konaklamak için tarihi meydana yakın uygun fiyatlı pansiyonlar ve oteller var. Ayrıca Cesky Krumlov’un 1992’den beri UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunduğunu ve koruma altında olduğunu da söylemeliyim.
Cesky Krumlov ismi, Almanca ‘’Krumme Aue’’ sözcüğünden geliyor. Türkçe anlamı ise çarpık çayır. Bölgeye bu ismin verilmesinin sebebi, bölgenin coğrafi özellikleriyle alakalı. Şehrin kuş bakışı görünümü, içinden geçmekte olan Vltava Nehri sebebiyle çarpık bir görüntü oluşturuyor.
(Görsel kaynağı : http://www.encyklopedie.ckrumlov.cz/php/ismap/?map=en_93_jpg)
Şehrin eski, dar sokaklarında yürüyüş yapmak gerçekten oldukça keyif verici. Burada vakit geçirirken, insan kendini Orta Çağ’daymış gibi hissediyor. Yapılar da oldukça ilgi çekici. Özellikle Gotik ve Barok mimariye çok sık rastlanıyor.
Sokaklarında yürüyüş yapmak bir yana, şehir manzarasını izlemek de bir başka keyif veren eylem. Çünkü eski yapıların, nehrin, yeşilliğin bir araya gelmesiyle ortaya çok hoş kareler çıkıyor. Tüm manzaraya hakim iken, bölgenin havası daha bir farklı hissettiriyor kendini.
Sanırım şehrin böyle bir atmosfere sahip olmasındaki en büyük neden, çok eski olmasına rağmen özellikle savaş zamanlarında çok büyük zarara uğramamış olması. Özellikle son yıllarda çok fazla turist çekmesi nedeniyle, şehre olan özen daha da artmış durumda.
Cesky Krumlov’un çok küçük bir yer olduğunu söylemiştim. Bu nedenle görülmesi gereken yerler de oldukça sınırlı.
Cesky Krumlov Kale 13.yüzyılda yapılmaya başlanan kalede, birçok mimariden ve dönemden izlere rastlamak mümkün. Bunun nedeni de kalenin yapılış hikayesi ile ilgili. 13. yüzyılın ortalarında kalenin temeli atılıyor, 1300’lerin başına gelindiğinde kale Rosenberg ailesine geçiyor ve Gotik mimari anlayışıyla yapılmaya devam ediliyor. 16. yüzyıla gelindiğinde kale karanlık ve sıkıcı bulunuyor, bu kez Rönesans mimarisi anlayışıyla çeşitli değişikliklere uğruyor. 1600’lerin ortasına doğru, kale Eggenberg ailesine veriliyor ve Barok mimari anlayışıyla daha da genişletiliyor. 18. yüzyıl itibariyle ise Schwarzenberg ailesi kalenin sahibi oluyor ve kale artık bugünkü şeklini alıyor.
St. Vitus Kilisesi
Aynı isimde Prag’da muhteşem bir katedral bulunuyor. Bu ise onun biraz küçük bir versiyonu gibi aslında. 1300’lü yılların başlarında yapılmaya başlanan kilise, bir süre sonra genişletilmek istenmiş. Ancak dönemin ailesi tarafından yaşanan olaylardan dolayı bu çalışma 100 yıl sürmüş. Daha sonra gelen aile tarafından yine değişiklikler yapılmak istenmiş ve yine dönemin mimari anlayışıyla çeşitli eklemeler yapılmış. Sonunda kilise son haliyle günümüze kadar gelmiş.
St. Vitus Kilisesi
Aynı isimde Prag’da muhteşem bir katedral bulunuyor. Bu ise onun biraz küçük bir versiyonu gibi aslında. 1300’lü yılların başlarında yapılmaya başlanan kilise, bir süre sonra genişletilmek istenmiş. Ancak dönemin ailesi tarafından yaşanan olaylardan dolayı bu çalışma 100 yıl sürmüş. Daha sonra gelen aile tarafından yine değişiklikler yapılmak istenmiş ve yine dönemin mimari anlayışıyla çeşitli eklemeler yapılmış. Sonunda kilise son haliyle günümüze kadar gelmiş.
Eski Meydan ve Marian Veba Anıtı
Taş döşemeli ne çok küçük ne de çok büyük bir meydan burası. Meydanın çevresinde yemek yiyebilmek için mekanlar ve alışveriş yapılabilecek dükkanlar var. Kaleye giden köprü, kiliseye giden yol ve diğer ara sokaklar bir nevi bu meydana açılıyor.
Meydanın ortasında ise bir Veba Anıtı var. Aslında bu tip anıtlara Avrupa’nın birçok yerinde rastlamak mümkün. (Viyana, Budapeşte, Bratislava gibi) 1300’lü ve 1700’lü yıllarda Avrupa’yı adeta kasıp kavuran ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan veba salgını için, hem hastalıktan hayatını kaybedenlere saygı, hem de vebadan kurtulmaya şükür amacıyla yapılmış genelde bu anıtlar. Anıtlar çoğunlukls Barok tarzında ve baba-oğul-kutsal ruh üçlemesine ait semboller taşıyor. Ayrıca hac sembolüne ve bazı azizlere ait figürlere de yer veriliyor.
Tüm bu yerlerin dışında Latran evleri, St. Jost Kilisesi, Minorite Manastırı, Moldavite Müzesi başta olmak üzere müzeler de görülmesi gereken yerler arasında.
Toparlayacak olursam, eğer bir gün yolunuz buralara düşerse Cesky Krumlov kesinlikle listenizde bulunsun. Özellikle tarihi dokusunu koruyabilmiş bölgeler ilginizi çekiyorsa, bu şehri de beğeneceğinizden eminim. Zaman makinesi icat edilmedi henüz ama burada kendinizi yüzyıllar öncesine gitmiş gibi hissedeceksiniz. Kim bilir, belki kendi masalınızı da kendiniz yazarsınız. Yolunuz açık olsun…
Yazı ve Fotoğraflar : Elif Çolak
İletişim : m.elifcolak@gmail.com
Instagram : melifcolak