Güney Amerika’nın Küçük Develeri
Güney Amerika’nın yüksek yaylaları ve çöllerinin hemen her yerinde ilginç bir hayvan ailesi yaşar. Biyolojik olarak “Devegiller” familyasına ait olan, dolayısıyla bizim buralarda bildiğimiz develerin yakın akrabaları olan bu hayvanların Güney Amerika’da 4 türü bulunur: lama, alpaka, guanako ve vikunya.
İlk bakışta tuhaf, uzun boyunlu koyunlara benzeyen Amerika Devegilleri, boyunları dışında küçük kulakları, bol kirpikli gözleri, toynak yerine yumuşak tabanlı ayakları, ortadan yarık üst dudakları ve hepsinden öte, tuhaf yürüyüşleriyle kendilerini ele verirler: Avrasya develerinin kuzenleridir onlar.
Peki, deve mi lamadan geldi; yoksa lama mı deveden? Günümüzde doğduğu kıtanın dışında yerleşmiş birçok türün aksine seyretmiş bir yol hikayesi var devegillerin: Evrimsel biyoloji ve fosil kayıtları gösteriyor ki, Avrasya ve Avustralya’da yaşayan tek ve çift hörgüçlü develer de dahil olmak üzere tüm Devegiller, günümüz Kuzey Amerikası’nın batısında yaklaşık 45 milyon yıl önce ortaya çıkmış bir türden geliyor. Milyonlarca yıl anavatanlarında yaşadıktan sonra 2-3 milyon yıl önce yaşanan iklim değişikliğine bağlı olarak okyanus seviyelerindeki düşüşten dolayı Bering Boğazı ve Panama’da oluşan kara köprüleri üzerinden Asya ve Güney Amerika’ya erişiyorlar ve yeni evlerinde türlerini sürdürebilenler bugün tanıdığımız devegilleri oluşturuyor. Yolu Asya’ya düşmüş olanlar “camelini” olarak adlandırılırken, burnunu Güney Amerika’ya çevirenler “lamini” olarak biliniyor. Quechua dilinden İspanyolca ve İngilizce’ye, bu dolayımla da Türkçe’ye geçmiş olan “lama” adı, eski dünyalılar tarafından tarihsel süreçte bu 4 türün hepsini de kapsayacak biçimde kullanılagelmiş.
Aslında Güney Amerika’ya yerleşip tutunmayı başaran iki yabani tür var: guanako ve vikunya. M.Ö. 15.000 – 10.000 yılları arasında insanların önce otlaklara hakim olması ve avlanması, daha sonra ise yerleşerek hayvanları evcilleştirmeye başlaması ile lama ve alpakanın macerası da başlıyor. Aynı süreçte habitat kaybı ve avlanma nedeniyle Kuzey Amerika’da hiç lamini kalmazken Güney Amerika’da evcilleştirme ve seçici üretim sonucu M.Ö. 5000’lerde iki yeni türle tanışıyoruz. Yani bir bakıma gri kurt ile köpek arasındaki akrabalık ilişkisi guanako / vikunya ile lama / alpaka arasında da aynen geçerli. Guanakonun lamanın atası, vikunyanın ise alpakanın atası olduğuna dair yaygın bir kanı bulunsa da bilim insanları her iki yabani türün de her iki evcil türün gen havuzuna katkıda bulunduğunu düşünüyor.
Guanako
Avrupalılar’ın Amerika’ya ulaşmasıyla birlikte yaşanan yıkımdan ne yazık ki laminiler de nasibini almış. Avrupa’dan getirilen hayvanlarla kaynaklar için rekabet edemeyen, yeni tanıştıkları hastalıklara yenik düşen ve büyük sayılarda avlanan laminiler, Amerika’nın yerli insanlarının akıbetini paylaşmışlar. Çiftlik hayvanları olduklarından görece paçayı kurtarmış olan lama ve alpakaların aksine guanako ve vikunyaların 20.yy.’ın başında yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasının ardından uygulanan koruma programları sayesinde bu hayvanların doğadaki sayıları şimdi yüzbinlerle ifade edilse de, yaşam alanı ve sayı itibariyle 16.yy. öncesi durumlarından artık çok uzaktalar.
Kuzenleri cameliniler gibi laminiler de oldukça çetin cevizdir. Sert iklim şartlarına ve susuzluğa dayanabilen ve zor zeminlerde rahat hareket edebilen bu küçük develer, Güney Amerika’nın dağlık batısı boyunca kuzey-güney ekseninde uzanan “Puna” adlı coğrafyada küçük sürüler halinde yaşarlar. Puna, ağaç sınırı olan 3500 metrelerden başlayıp And Dağlarının buzul sınırını oluşturan 4500 – 5000 metrelere kadar çıkan yüksek yaylalar, çayırlar ve yarı çöl alanlarını kapsar.
Guanakolar Patagonya’nın granit kulelerinin gölgesindeki yaylaları ve uçsuz bucaksız düzlükleri tercih ederken, vikunyalara daha çok Peru, Bolivya ve Şili’nin yüksek çöllerinde rastlamak mümkün. Yine de buralarda dolaşırken bir vikunya görmek pek de kolay değil. Sayılarının azlığı bir yana, deveden çok ceylana benzeyen narin yapıları, ürkek doğaları ve arka planla mükemmel uyum sağlayan boz / kahve renkleriyle küçük bir vikunya sürüsü görebilmek için çok uğraşmanız gerekebilir.
Diğerlerine oranla cüssesinin iriliği ile lama ağır bir işçi, bir yük hayvanı olarak kendisini Amazonya dışında tüm kıtaya kabul ettirmiş olsa da Alpaka ve Lama ile en çok özdeşleştirilebilecek ülke herhalde Peru’dur.
Lama ve alpaka, And Dağları halklarının birincil yaşam kaynağı ve en değerli varlığıdır. İnka İmparatorluğu’nun 14.yy.’da bir siyasi bütün olarak ortaya çıkışından ve 16.yy.’da başlayan koloniyel dönemden çok daha öncesine, yaklaşık 1500 yıllık bir kültürel geçmişe bakıldığında, evcilleştirilmiş laminilerin günlük yaşamın vazgeçilmez bir öğesi olduğu görülebilir. 2 m.’ye yakın boyları ve 130 – 200 kg. ağırlıklarıyla lamaların kıtanın dağ yollarında yük ve binek hayvanı olarak bugün bile alternatifi yoktur. Tüm devegiller gibi, lamalar da ağırlıklarının altında esneyerek genişleyen yumuşak tabanlı ayaklarıyla yere sağlam basarlar ve yine tüm devegiller gibi sağ ve sol taraftaki iki ayaklarını çaprazlayarak değil, birlikte kullanarak yürürler. Yani örneğin atların aksine, bir lama yürürken sağ ön ve sağ arka adımlarını atar, sonra aynı hareketi sol tarafta tekrarlar. Bizlere biraz tuhaf, hatta komik görünen bu hareket biçimi devegillere habitatlarında evrimsel bir avantaj sağlamış olmalı; zira And Dağlarının yaylalarında lama ve alpakaları gayet doğal bir biçimde hoplaya zıplaya gezerken gördüğünüzde rahatlıklarına hayran olmamanız elde değil.
Alpakaların karakteristik özelliği, insanlara bilinen en ince ve yumuşak yünlerden birini sunmalarıdır. And Dağları halkları bu yünden eğirdikleri ve kök boyalarla renklendirdikleri ipliklerle tüm ihtiyaçlarını dokurlar. Rengarenk pançoları, heybeleri, çuvallarını bağladıkları kemerleri, kabilelerine ve medeni durumlarına göre farklı renk ve şekiller alan başlıkları hep alpaka yünündendir. Hem İnka hem de İspanyol elitleri yüzyıllarca bu yumuşak yünden yapılma ürünlere itibar etmiş, alpaka yünü ticari bir meta olarak yüksek değerini hep korumuştur. Günümüzde ekonomik tercihler ve dış kültürlerle içiçe yaşanan hayatlar, Quechua ve Aymara gibi yerli halkların günlük kullanımda ve turistik öğelerin yapımında saf alpaka yününden çok lama ve koyun yünleriyle karıştırılarak elde edilmiş iplikleri kullanmalarını yaygınlaştırmıştır. Zira alpaka sürülerine karışık olarak otlayan koyunları görmek de artık o kadar şaşırtıcı bir manzara değildir.
Alpaka ve Lama eti, And Dağlarında günlük beslenmenin de önemli bir parçasıdır. Aslında Anadolu Bozkırı’nda koyun ve keçi neyse, And Dağları’nda Lama ve Alpaka da odur. Eti yenir, yünü ve derisi kullanılır, tezeği ağaç yoksunu yükseklerdeki en değerli yakıttır. Kemiklerinden ve tırnaklarından şamanik törenlerde kullanılan müzik aletleri ve çıngıraklar yapılır. İnka dinsel törenlerinde kurbanlık olarak kullanılmışlardır. İnka sosyal düzeninde Lama ve Alpaka çobanlarının oluşturduğu ayrı bir sınıf olması, laminilerin sosyal dokuya etkisi ve önemi üzerine bize bir fikir verir.
Lama ve alpakalar, sırtlarına heybe vurulmasına, 2-3 yılda bir yünlerinin kırkılmasına, kulaklarına renkli çaputlar bağlanarak süslenmelerine pek ses etmezler. Ancak çok yakınlarında insan görmeyi sürekli hoş karşıladıkları da pek söylenemez. Bazen elinizden yemeye gelirler, ama özellikle yaylada başıboş gezenler siz yaklaştıkça uzaklaşma eğilimindedirler. Rahatsız edecek kadar yaklaştığınızı düşündüklerinde dik boyunları ve sabit bakışlarıyla karşınızda durarak tiz bir çığlık atıp sizi uyarırlar. Bu uyarıyı dikkate almazsanız, sizi mide özsularını tükürerek cezalandırmakta tereddüt etmeyeceklerdir… Dişi lama ve alpakalar, kendilerine kur yapan erkeği beğenmediklerinde ya da çiftleşmeye hazır olmadıklarında bu tükürük silahının çok işe yaradığını bilirler ve kullanmaktan adeta ayrı bir keyif alırlar!
Tüm Güney Amerika Laminileri’nin insanların elinden çektikleri kıyımı bir yana bırakacak olursak, gezdikleri her yerde enselerinde olan bir avcıları vardır: puma. And Dağları boyunca tüm kıtada yaygın olarak görülen bu büyük kedi, çobanların görmez tarafından alpaka ve lamaları her fırsatta avlarlar. Çoban korumasından yoksun yabani vikunyalar, gündüz otladıkları görece alçak yaylaları terkederek daha yükseklerde, daha korunaklı uyuma bölgelerine geçerek puma tehdidini savuşturmaya çalışırlar, ancak tüm kıta boyunca yayılan sağlıklı bir puma nüfusunun varlığı, tüm bu çabaların bir noktadan sonra işe yaramadığının göstergesi olsa gerek. Puma dışında laminileri tehdit eden başka büyük yırtıcının olmadığı Puma coğrafyasındaki en büyük ikinci tehdit, yavrulara gözünü diken alıcı kuşlardır.
Yazı ve Fotoğraflar: Semanur Aksoy
İletişim: aksoysemanur@gmail.com
Instagram: semside