HAYALLERİMİN ŞEHRİ PRAG
Merhaba, ben Esra Tinç. İster yurtiçi seyahati ister yurtdışı seyahati olsun, her zaman kendi planımı kendim yapıp gezmeyi çok sevmişimdir. Çünkü istediğim yerde istediğim kadar kalabiliyor ve oraları tüm ayrıntılarıyla gezebiliyorum. 22 yaşımda ilk yurtdışı deneyimimi de işte bu doğrultuda 4 günlüğüne annemi de yanıma alarak gerçekleştirdim. Başlıktan da anlaşıldığı üzere hayallerimin şehri Prag’a…
Prag, bilindiği gibi Çek Cumhuriyeti’nin başkenti ve en büyük şehri. Peki neden bu şehir benim hayallerimin şehri? Bir edebiyat aşığı olarak Kafka’nın memleketi, tarihi yapılarına zarar vermeyen,koruyan ve sessiz sakin bir şehir olmasından dolayı…
4 günlük seyahatimizin ilk durağı Dancing House ve National Theatre. Biri daha yeni yapı, diğeri eski bir yapı olmasına rağmen her ikisinin de kendine has bir büyüsü var. National Theatre 1881 yılında açılıyor ve 1883 yılında yangın sonucu ikinci kez yapılıyor. İç ve dış tarafı altınla zengince süslenmiştir. National Theatre’ın büyüsü karşısında saatlerimizi harcadık ve karşısında bulunan Cafe Slavia da bir kahve molası verdik. Slavia, Nazım Hikmet’in en sevdiği Prag köşesi. Hatta burada bir fotoğrafı bulunuyor, fakat fotoğraf çekmek istediğimde, resmi sorduğum zaman, dün gece birinin çerçeveyi düşürdüğünü ve yenilendiğini söylediler. Biraz hayal kırıklığı yaşadım, çünkü resmini çekip o anı ölümsüzleştirmek isterdim…
Church of St. Ignatius
Church of St. Ignatius ilk gittiğimiz kilise oldu. Barok dekorasyonu ve dağınık ışığın etkisi ile etkilenmemek elde değildi.
İkinci gün gezimize Old Town denilen Eski Kent Meydanı’nda başladık. Meydan üzerinde bir sürü aktivite yapılıyor ve bizim en çok hoşumuza gideni balon gösterisi oldu. Bir anda bütün kent meydanı balona gömüldü. Meydan’ın en önemli yapılarından Tyn Kilisesi ve Astronomik Saat Kulesi’nin güzelliği başınızı döndürüyor, fakat Saat Kulesi tadilattaydı… Meydan’ın ilerisinde görülmeye değer yapılardan biri de The Powder Tower. Günün sonunda Municipal Library Of Prague Kütüptanesi’nin girişinde kitaplardan yapılmış, gözlerinizi yüksekliğinden alamadığımız yapıya inanılmaz derecede hayran kaldım.
Üçüncü gün Charles Bridge’den geçip Prag’ın karşı tarafına ulaştık. Charles Bridge’den geçerken, her adım başı heykelleri görecek ve hayran kalacaksınız. Farklı müzikler eşliğinde bu köprüden geçmek ayrı bir huzur verici, çünkü köprünün her yanında bir sanatçıya rastlamanız ve o müziğe kendinizi kaptırmanız mümkün. Ayrıca Prag’ın meşhur tatlısı olan Trdelnik’i alıp öyle yürümenizi tavsiye ederim. İlk durağımız St. Nicholas Church oluyor. Gotik ve Barok mimarisinin birleştiği ve her köşesi ayrı bir güzellikte olan bu kilisede zaman dursun istiyorsunuz. Hızımızı alamayıp kaleden yukarıya doğru zorlu bir tırmanış sonucu en çok merak ettiğim yapılardan olan Strahov Monastery’e ulaşıyoruz. Manastırın içerisinde bulunan Strahov Library benim en merak ettiğim yer ve sonunda içine girme şansı buluyorum. Ufak bir not: fotoğraf ya da video çekmek için ayrı para ödemeniz gerekiyor, yoksa içeride bunları yapamazsınız. İçerisinde iki ayrı güzel salon bulunuyor ; Felsefe ve Teoloji Salonu. İkisine de hayran hayran saatlerce baktım diyebilirim. Kitapların bu dünyasında kalıp oradan hiç gitmemek istiyorsunuz…
Son günümüzde yine karşı tarafa geçtik ve Küçük Venedik olarak adlandırılan Kampa Island ilk durağımız oldu. Parkta gezerken huzur buluyorsunuz ve bir banka oturup Prag’ı ve Charles Bridge’i izlemeye başlıyorsunuz. Kahve molası için seçtiğimiz yer Kampa Island’ın bence en güzel cafesi olan If Cafe oldu. Tasarımından, içeceklerine, tatlılarına ve sunumuna kadar her şey harikaydı. Eğer yolunuz buraya düşerse kesinlikle gitmenizi tavsiye ederim.
İkinci durağımız Franz Kafka Museum oldu. Franz Kafka benim en sevdiğim yazarların başında geliyor ve onun memleketine gelmişken bu müzeyi gezmeden dönseydim çok üzülürdüm. İçerisi oldukça karanlık ve kasvetli. Değişik tarz müzikler ve tüllere yansıyan görseller sayesinde kendinizi Kafka’nın bir romanında hissetmeniz mümkün. İçeride Kafka’nın el yazması mektupları, kitapları, pasaportu ve notları sergilenmekte. Her bir eşya, her bir yazı, her bir mektup… Hiçbirini hayatım boyunca unutmayacağım galiba.
Hayallerimin şehri Prag hakkında yazacaklarım bitmez ama bu seyahati, Prag’ı hiçbir zaman unutmayacağım… Ve günün birinde tekrar buluşmak için can atıyor olacağım.
Esra Tinç
Instagram: esratinc