
Kadın Otostop Hikayeleri- Ordu
Yola ait cümleler yazıktır ki hep yolda kalır, onlar yolun cevaplarıdır. Döndüğünde anlatacağın hep biraz renksiz bir hikayedir. Renklendirmeye çalıştığım yol hikayelerimi anlatacağım efenim buyrun.
Gurur verici bir yolculuktu bu seferki. Yollardan bana kalanlar ile birlikte bu sefer yolun bana getirdikleri şeyler arasındaydı. İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesinin düzenlediği,gezginlerin buluştuğu bir konferansa konuşmacı olarak davet edilmiştim. Bu seferki yolculuğum oldukça heyecan verici ve bir o kadar da soru işaretleri ile doluydu.
Konferans yolları taştannn 🙂
Otostop ile ilgili konuşmalar yapacağım için tabii ki otostop ile gitmeyi tercih etmiştim. Amacım özellikle kadınları yola teşvik etmekti. Yolun yarısını tek başıma geçirsem de yollar buluşturuyordu beni güzel insanlarla…
Ne konuşacağımı bilmiyordum ama sunucu olan sevgili cancağızım Bestami az da olsa rahatlatmıştı.
YTÜGEKA gezginler buluşması
Asıl heyecana ve rotamı aniden değiştiren şeye gelecek olursak konferansı düzenleyenlerden duyduğum bir isimdi. Aslında konferansa çağıracakları bir isim. Osman Gürsoy. Kısacası bu adam kim diye soracak olursanız 1960’lı yıllarda küçücük bir motorla yaptığı Dünya turunu söylemem yeterli olacaktır. Kim olduğunu bana anlattıklarından sonra kendime söylediğim tek şey nerede olduğunu öğrenip onunla tanışmam gerektiğiydi öyle de oldu. İnternetten bir şekilde kendisine ulaştım ve onunla tanışmak istediğimi söyleyip,ertesi gün ben gidiyorum dedim ve sırt çantamı alıp tek başıma bir tarihin izinden gitmek için Ordu/Boztepe’ye doğru yola çıktım.
Hiç tanımadığım birinin izinden,hiç bilmediğim yollardan gitmek ürkütmüyordu nedense. Toplumun bana sunduğu baskıları ayaklarımın altına alarak ezmiştim zamanında. Hala insanların pamuk kalbinin var olduğuna inanıyordum ve yol boyunca da göreceğimi biliyordum. Önümde 1000 km yol vardı ve ilk durak: Çamlıca Gişeleri. Göztepeden bulduğum tek araçla vardım. Sanırım yaşadığım en güzel insan ilişkilerinin geçtiği yerlerdendi. Tek başıma olduğumu görünce yanıma gelen görevlilerin sunduğu güzelliklerden bahsedeyim biraz;
-Yolculuk nereye böyle kardeşim?
-Abi Ordu’ya.
-Gel çay ikram edelim yeni demledik.
Çamlıca gişeleri
-Neyle gideceksin?
-Otostopla.
-Tek başına mı?
-Evet abi.
…biraz sustu ve “korkmuyor musun?” sorsusu geldi tabiki her zamanki gibi ardından;
-Gel burada bekle de sana bir “Ordu” yazısı çıkartalım.Oğlum bilgisayardan hemen “Ordu”yazan bir kağıt çıkar.Gel çay iç yazı çıkarken.
-Çay candır içmez miyim 🙂
Çamlıca gişeleri
…kağıt geldi cillop gibi olmuş birde maşa getirip tutturdular önüme tekrar çıktım yola kaldırdım parmağımı,abi yine geldi.
-Paran var mı?
-Var abi 🙂
-Tüh yok deseydin sana otobüs bileti alacaktım.
-Yok abi keyif alıyorum ben böyle otobüs çok sıkıcı 🙂
-Kahvaltı yaptın mı?
-Yolda yaparım abi çok vaktim yok.
-Oğlum kahvaltılık bir şeyler hazırla hemen misafirimiz var.
Çamlıca gişeleri
Elim kolum bağlı kıramadım cancağızımı domates,peynir,ekmek bir de çay tam oturdum kahvaltıya abi seslendi
-Gebze olur mu?
-Olur abi.
-Dur ekmek arası yapayım sana yolda ye al bu çayı da götür bardakla canın sağ olsun, numaranı bırak sağ salim varınca da haber et yolun açık olsun kardeşim.
Kardeşim…belki de uzun zamandır duyduğum en içten kelimelerdendi, bardağı aldım hatta günlerce çantamda taşıyıp eve getirdim 🙂
Çayın insan ilişkilerinde kurduğu sıcaklığa inanırım hala.
O güzel insanları bırakıp devam ettim yola güzel bir abiyle beraber ondan da aynı kelime “kardeşim”…
Yolda milyonlarca kez duyduğum soru arasındaydı “korkmuyor musun”. Cevaplamaktan bıkmadığım, cesaretime yenik düşen ve katlettiğim bir kelime haline dönüşmüştü zamanla.
Gebze’de inip devam ettim ıssız bir yolda ardından İzmit aracı buldum ve oradan da ıssız yolları geçebilmek için bir transit ile Adapazarı’na. Yolların monotonlaşmış konuşmalarını es geçerek yolların güzelliklerinden bahsetmek isterdim ki Adapazarı’nda indiğim yolda yere doğru bakarken gördüğüm manzara tüm güzellik kavramlarını yok etmişti.
İnanılmaz doğasıyla Adapazarı ve yerlerde yol boyunca sayılamayacak kadar çok prezervatif, biraz ilerde yol kenarında hayatın mecburi yaşam kısmını yaşamak zorunda kalan pek de mutlu görünmeyen dağınık saçlı bir kadın ve arkamda durup korna çalan iki kamyon. İleride gördüğüm tesise yürüdüm hemen yol kenarına atılan sayısız iğrenç yaşanmışlığa bakarak,tesis çıkışı olduğu için araç bulmam kolay olacaktı ve öyle de oldu. Deyim yerindeyse janti bir abimizin aracına binmiştim ona güvenmem kıyafeti sayesinde olmuştu açıkçası oldukça düzgün ve temiz takım elbisesi ve çok mütevazi üslubu yeterli olmuştu ki onun da durma sebebi arkamdaki kamyonları görmüş olmasıydı. Düzce‘ye kadar çok tatlı bir yolculuktu,okumuş,bilen,ayıplamayan insanla yolculuk yapmak başka keyifliydi azizim.İnerken yağmur eşliğinde inip devam ederken 2 dakika sonra duran araç ilaç gibiydi. Ey güzelim Karadeniz insanı sen nelere kadirsin. Laz abiyle yolculuk yapmanın tadı başkaydı. Gerede gişelerine kadar süren bu yolculukta inanıyorum ki cebimdeki paranın sahibi de bu güzel insandı.Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde koymuştu cebime selam olsun…
Gerede gişeleri
Buz gibi esen Gerede kimsenin durmadığı lanet bir yerdi,ellerimin buz tutması üzerine gişelere gidip biraz ısınıp bir bardak çaylarına talip oldum. Yine muhteşem insanlar ve yine koca yürekleri önümde sıcacık bir çorba içmeme sebep olmuştu.
Gerede gişeleri
Sıcaktan kalkmak istemesem de hava kararmaya başlıyordu yavaştan pek ümitsiz olsam da tekrar yola çıktım ve abilerin dedikleri yerde durdum.10 dakika sonra biraz ilerden bağıran bir ses;
-Nereye gidiyorsun?
-Sen nereye gidiyorsun abi? (güven açısından öncelikle karşı tarafın nereye gittiğini sormanız daha iyi)
-Sen nereye gidiyorsun?
-Ordu.
-Tamam hadi bin
-Efendim abi? (şüphelendim)
-Hadi bin ben de o tarafa gidiyorum
-Nereye gidiyorsun abi?
-Hade gel daa ben Trabzon’a kadar gidiyorum işte daa ( sinirlendi:D )
cağnım Karadeniz insanı gülerek bindim,iyi ki de binmişim dedirtti.
Abinin 3 kızı var ve bana da 4. kızı gibi davrandı sağ olsun, normalde araçlarda hiç uyumam ama bu abi sayesinde iki defa uyuyakalmıştım 🙂
Osmancık saç tavadan sonra 😀
İkram ettiği meyveler,çaylar bir de yolda aldığı her gezgini götürdüğü Osmancıktaki saç tavacı da cabası. Bu lezzet yolculuğunun ardırdan gece 22.30 da Ordu merkeze vardım. Geride bıraktığım güzel insanlar ve hepsinden de duyduğum”işim olmasaydı Ordu ya kadar bırakırdım kardeşim valla” cümleleri.
Hiç bilmediğim şehrin sokaklarında Osman amcayı aramaya başladım. Ptt nin orada bekliyormuş cancağızım,”üzerimde renkli bir ceket var”demişti telefonda 🙂 Düştüm renkli ceketli adamın peşine buldum gerçekten renkli ceketmiş 🙂 Karşımda beni gülerek karşılayan bir o kadar da şaşkın bir tarih kokan adam ve bendeki inanılmaz heyecan ile birleşen başarı duygusu…
Osman Gürsoy
Osman amcayı, hikayesini, eşini, evinde geçirdiğim saatleri,motorunu bir sonraki yazımda anlatacağım efenim.
Bazı insanlar durulmadan ölür, kimisi yosun tutmaz hiç, Dünya ve insanlık o insanların hayalleriyle iyileşir. Hayal kurun,korkmayın gerçekleştirebilecek gücünüzün olduğundan eminim, kurun ki Dünya ve insanlığı iyileştirebilelim.
Yazı: Deniz Akgül
İletişim: seyyahhatundeniz@gmail.com
İnstagram: denizzakgul