
Marakeş, Fas
Birçok insan için olduğu gibi benim için de rüya gibi bir ülkeydi Fas. Senelerdir gitmek istediğim ve Portekiz’e geleceğim netleştiği andan itibaren nasıl gidilir diye araştırdığım bir rotaydı. Portekiz’den gitmek aşırı kolay ve ucuz keza İspanya’dan da öyle.
Fas seyahatini o zamanki ev arkadaşım ile planlamıştık ama vizesi Portekiz bürokrasisinin yavaşlığından geç uzatıldı ve gelemedi.Ben de her şeyi hazırlamışken vazgeçmek istemedim, birçok insana soru sorup araştırdıktan sonra yola tek çıktım.Zorluklarını yaşadım elbet ama iyi ki tek gitmişim diyebiliyorum şu an.
-Nasıl tek gittin? sorularına direk şey diyorum; Marrakesh’teki arkadaşım (Couchsurfing’den bilgi almak için tanışmıştım ama şu an çok bebek bir arkadaşım) havaalanında beni karşılayıp hostele bırakmasa, Jemaa El Fna’yi (ünlü Marrakesh meydanı) gördüğüm gibi havaalanına döner ve ilk uçakla terkederdim ülkeyi. Ben hayatımda böyle bir keşmekeş görmedim. Gece saat 1’de havaalanındaydım o saatte Jemaa El Fna’da beni şok eden bir kalabalık vardı. Bir yanda yılan dansı yaptıranlar, bir yanda üstüne maymun koymaya çalışanlar, bir yandan hostele götürelim baskıları, bir yandan çalgıcılar, kına yakmaya çalışan kadınlar, meyve suyu satıcılarının bağrışları akıl almaz bir gürültü ve kalabalık (İlk dakikadan bu neyin şovu Marakesh). Haftanın her günü gecesi böyle imiş meydan.
35 saatlik uykusuzluk, gündüzünde 10km Madrid keşfi ve gecesinde Marakesh karmaşası. Vefat etmek için ideal bir geceydi. Hostele geçip ikram ettikleri Morocco çayını bu güzel avluda içerken kafamda sadece “Allahım benim burda ne işim var” cümlesi geçiyordu.
Bahsettiğim hostelin avlusu
Marakesh eski şehir Medina ve yeni şehir Gueliz diye ikiye ayrılıyor. Fas’ta birçok şehir bu şekilde ayrılıyor. Medina tarihi yapılar, daracık sokaklar ve pazarlarla dolu. Medina’da bulunan Jemaa El Fnaa UNESCO DÜNYA MiRASI’na alınan ilk meydan. Yerel halk tarafından “Kızıl Şehir”olarak anılan Marakesh’in neredeyse tamamı kızıl toprak renginde.
Labirenti andıran daracık sokakları, her yere açılmış tezgahları, botanik bahçeleri, kızıl rengiyle size çok farklı hissettiren bir şehir. Gerçekten sizi içine çeken bir güzelliğe sahip. Ben zaten çok merak ederek gittiğim için cidden delirdim güzelliğinden.
Fas’ta gezerken sizi zorlayan iki şey oluyor. Havanın inanılmaz sıcak olması (geceleri de felaket) ve siz gezerken yanınıza gelip birilerinin para karşılığı şehri tanıtmak istemeleri.(Tur rehberi falan değil, bildiğin halkın içinden sen ben gibi adamlar). Müthiş rahatsız edici bir durum, defalarca insanlarla tartışmak zorunda kalıyorsunuz çünkü hayır kelimesi lügatlarında az kullanılıyor. Ve tabi bir de her an küçük de olsa taciz edilme ihtimaliniz var. Bunlara karşı dikkatli olmanız gerekiyor (Başıma gelen küçük tacizleri bloğumda anlattım merak edenler için). Ayrıca her şey için pazarlık yapmalısınız, yemekten, taksiden tutun hediyelik eşyaya ne varsa çok yüksek fiyatlar söylüyorlar turistler için. Türk olduğunuz için daha kolay pazarlık yapabilirsiniz.Çünkü Faslılar Türklere bayılıyor. Türk olduğum için fotoğraf çekinmek isteyenler bile vardı. 🙂
Tek gitmenin dramatik yanı, fotoğraf çektirememeniz ve çekilenlerde de ürkek ceylan gibi çıkmanız 🙂
Benim için zorlu olduğu kadar çok da keyifli bir gezi oldu. Dillerini bilmediğin bir coğrafyada tek başına seyahat ediyorsun, müthiş bir deneyimdi. Kesinlikle tavsiye ediyorum gördükleriniz sizi mutlu etmeye fazlasıyla yetiyor her şeye rağmen.
Yazı ve Fotoğraflar: Ayşegül Subaşı
İletişim: aysegul_subasi@windowslive.com
Instagram: ayseglsubasi