MARSİLYA

Marsilya, Fransa’nın en büyük ikinci kenti, Avrupa’nın ise en eski şehri. Birbirine bitişik sıralanan yüzlerce apartmanın dar bir koridor görünümü oluşturduğu, Arnavut kaldırımlı sokaklarında hemen hemen yeni yapı hiç yok. Asırlar öncesinin yüksek tavanlı, uzun pencereli evleri yıkılmamış ve korunarak günümüze kadar gelmiş. Tarihi geçmişiyle yüksek mimari değer taşıyan bu apartmanlar bugün  hala  halkın kullanımında.

Kentin sokakları alışıldık Avrupa kentlerinin temizlik kavramından biraz uzak, ama sokak sanatçılarının mükemmel graffitilerle süsledikleri o sokaklar eşsiz bir görsellik sunuyor. Onun dışında aracınız varsa park etmek için uygun bir yer bulabilmeniz saatlerinizi alabilir ve şehri birkaç kez dolanmak zorunda kalabilirsiniz 🙂

Günün ilk saatlerinden itibaren Fransızlar gibi yaşamak isterseniz güne Brassiere (bar&cafe),
yada Patisserie (pastane)lerden alacağınız croissant (kruvasan) ve yanında espresso, sade kahve ya da cafe creme ile başlayabilirsiniz.

Gezmeye liman tarafından başlamanızı öneriririm. Kentin içinde ilk dikkat çeken, her noktadan bakıldığında görülebilen ‘Notre Dome de la Garde’ olarak adlandırılan bazilika, eşsiz mimarisiyle Villa Mediterranee (MUCEM&CEREM), merdivenleri gördükten sonra gitmekten vazgeçeceğiniz Saint-Charles tren garı (mutlaka çıkın ve o yükseklikten tüm Marsilya’ya tekrar bir bakın derim) mutlaka gitmeniz gereken yerlerden.
Eğer acıktıysanız, öğle yemeğinizi Fransız bagetleriyle hazırlanmış sandviçlerinizi yiyerek geçiştirebilirsiniz.

Akşam yemeğinden önce Fransızlar aperitif (aperatif), fransız peyniri, cips vb.nin yanında şampanya, şarap, bira ya da pastislerini (fransız rakısı) içerler. Yemek siparişi verirken farklı lezzetler denemek istiyorsanız mutlaka sipariş ettiğiniz yemeğin ne olduğunu sorun. Çünkü menüde kurbağa bacağı, bizim için pişmemiş ama onlar için ideal olan kanlı et, at eti gibi siparişler vermeniz ve aç kalmanız muhtemel.

Yemekten sonrası için ise ‘La Friche Belle de Mai’ olarak adlandırılan meydanda bir cafede oturup pastislerinizi içerken eğlenceye katılmanız güzel bir gece geçirmenizi sağlayacaktır. Gitmeden önce mutlaka eşsiz fransız peynirlerini ve şaraplarını deneyin, “Türk rakısından başka rakı tanımam” demeyin mutlaka fransız rakısını (pastis) deneyin. Kuralı unutmayın tek değil en az iki bardak için ki topal kalmayın. 🙂 Dönerken hediye olarak ne alabilirim diye düşünüyorsanız Marsilya’nın sabunları çok meşhur.

Dip not: Fransa’ya gidiyorum Fransız insanları çok kibirli, İngilizce bilmiyorlarmış gibi ön yargılarınızı bir kenara bırakın. Özellikle Marsilya’da birçok farklı etnik köken ve hepsinin
birbirinden farklı bir aksanı olduğu için Fransızca’yı az veya aksanla konuşsanız bile kimse sizi yadırgamıyor, Fransızlar ise İngilizce konuşurken dilleri kendi dillerinin aksanıyla karıştığı  için
konuşmayı tercih etmiyorlar. Bunun dışında  hepsi kibar ve yardımseverler. Gün içinde saati merak ediyorsanız kiliseden  her saat başı gelen çan seslerini sayın, yemeğiniz bittikten sonra çatal ve
bıçağınızı tabağınızın içine koyarak yemeğin ne kadar lezzetli olduğunu anlatın, tanımadığınız insanlara bonjour (günaydın, merhaba) diyerek karşılık alın ve verin.

Unutmayın;
Seyahat etmek; bir yeri uzun ya da kısa süreli olarak görmek, oranın kültürünü, insanını, mimarisini tanımaktır. Kendinde yeni devrimlere ya da reformlara yol açmaktır.

TRAVEL

As much as you can. As far as you can. As long as you can. Life is not meant to be lived in one place.















Yazı ve Fotoğraflar: Tuğba Süberk
İletişim: suberk.tugba@gmail.com