
Orada, Beş Köy Var Uzakta: CİNQUE TERRE
“Şöyle uzaklara gitsem… Sakiiin, huzurlu minik kasabalar gezsem. Canım istediğinde yanımda uzanıp giden denize girsem, canım istediğinde bir ağacın altında ufku seyrederek Bellini’mi içsem. Üzerim tuzlu kalmış, bikinim kurumamış dert etmesem….”
Heh, işte Cinque Terre’ye bu cümleleri kurabilen herkes gidebilir.
Corniglia
Valize topuklu ayakkabı koymaya niyetlenenler, onları hemen allı pullu elbiseler ve fondotenlerle birlikte valizden çıkarıverin ve yerine en rahat spor ayakkabılarınızı, en rahat elbiselerinizi ve bir de parmak arası terliklerinizi atıverin.
Cinque Terre’ye en rahat nasıl gidilir? : Cenova
Öncelikle, siz bizim gibi rezervasyonlarınızı son haftaya bırakmayın sakın. Sezon süresince tıklım tıklım oluyor bu minik cennet. İyi kötü bir yer bulursunuz ama istediğiniz köyde, uygun fiyatlı bir pansiyon bulmanız zorlaşabilir.
Efendim, Cinque Terre meğer Cenova’nın dibiymiş ve THY ile Cenova’ya direk uçuş varmış! Yani şaşırıp da Milano’ya falan bilet almayın. Öhöm. Hayır biz yapmadık tabii ki bir arkadaşımız yapmış!
Genova havaalanından şehir gayet yakın, buradakinin aksine güzel bir manzara eşliğinde, yaklaşık yarım saatte varıyorsunuz şehir meydanına. Yol boyu ilk gözüme çarpan pencereden pencereye iplerle asılmış, rüzgarda savrulan çamaşırlar, sıvası çıkmış renkli, eski, güzel apartmanlar ve Cenova’nın olmazsa olmazı koyu yeşil (bazen de sarı) panjurlar oldu.
Asıl istikametiniz Cinque Terre bile olsa, bu tarih kokan liman şehrine en az 1, hatta 2 gün ayırın derim. Eski şehir merkezindeki Soho restoranda da akşam yemeği yemeden dönmeyin. Sandığımızın aksine, biz İtalya seyahati boyunca fazlasıyla kötü yemek yedik ve Soho’nun aşçıları hepsi adına özür diler gibiydi.
Şehrin geneline hakim, yan yana, maksimum iki kişinin yürüyebileceği daracık sokaklarda, gündüz gündüz yerlerde oyun oynayan sevimli farelere rastlamak mümkün. Avrupa’nın en büyük eski şehir merkezine sahip bu koca şehri, sokak aralarında dolanarak gezmek de ayrıca ilginç bir deneyim. Cenovalılar ya da Cenova’da ikamet edenler diyelim, bu daracık, açık hava müzesini andıran tarihi sokaklara çiş yapmaktan da geri kalmadıklarından yer yer kötü kokular size eşlik edebilir. Olsun. Şehir güzel, tarih güzel, Genova güzel!
Bu arada Cristopher Columbus’un doğup büyüdüğü evi de gezmeyi unutmayın, zaten şehrin içinde. Eskiden zindan olarak da kullanılan eski şehrin görkemli kapılarından Porta Soprano’dan şehrin katedraline inerken sıra sıra dizilmiş standlarda “Ianua” adında muhteşem takılar yapan Riccardo ve karısı Ariel’in standını ziyaret edebilirsiniz. Riccardo’ya Türkiye’den geliyorum derseniz sizi minik bir sürpriz bekliyor olacak 🙂
Tamam daha fazla uzatmayayım tren kaçacak. Cinque Terre’de ilk istikametimiz: Vernazza.
Cinque Terre: Vernazza
Sizi korkutmak istemem ama, Pazar sabahı Vernazza’da trenden indiğimizde İstiklal Caddesi’ni aratmayacak bir kalabalık karşıladı bizi. Korktuk. Hani sakin bir tatil yapacaktık?
Hem pazar, hem İtalya’da resmi tatil olduğundanmış neyse ki bu kalabalık. Gün içinde köyler arası seyahat eden turistler de üstüne eklenince neredeyse geri kaçacağımız bu manzara ortaya çıkmış. Bu geçici kalabalık 1-2 saate dağıldı ama yine de köylere hafta sonu gitmemekte fayda var. Not ettik mi?
Vernazza
Vernazza da diğer köyler gibi, merdivenler ve daracık sokaklar arasından akan dereleri andıran minik bir yokuşlar köyü. Cinque Terre’nin alametifarikası yan yana rengarenk evler buranın da güzelliğinde başrolde. Denize girmek istiyorsanız gayet temiz, güzel manzaralı bir koya da sahip ama 5 köyün içinde denizi belki de en vasat olanı diyebilirim.
Vernazza
Köyün meydanında akşam yemeği için mutlaka önceden rezervasyon yaptırmayı unutmayın. Yemek öncesi de hemen deniz kenarında, sarı sandalyeli kasaba barı Ananasso’ya kendinizi atın ve hemen oracıkta tazecik yapılan Bellini’yi denize karşı yudumlayın. Bu minik bar, seyahat boyunca benim en sevdiğim yerlerden biri oldu. Kadehini kapıp denize koşturabiliyorsun, illa masada oturmak zorunda olmamak, Cinque Terre tatilimin ruhuna da iyi geldi sanki. Taze şeftalilerin ve prosecco’nun gözünün önünde Bellini’ye dönüşmesini izlemekse ayrı bir zevk. (Bu zevk, -merak edenler için- 7 euro.)
Cinque Terre’de toplam 5 köy var. Sırasıyla: Monterosso, Vernazza, Corniglia, Manarola, Rio Maggiore. Bu 5 eski balıkçı köyü aslında bir milli park ve yüzlerce trekking rotası var. Köylerin yayılımı bölge topografyası ve geçmişte bölgeye terör salan Müslüman korsanlardan korunma sağlama ile şekillenmiş. Ünlü “Mama i Turchi!” lafı da bu korsanların mirası.
İlk görüşte aşk! Poto Venere’ye tekneyle giderken Manarola’yı ilk görüşümüz.
Vernazza’da kaldığımız 2. gün diğer köyleri ve çevreyi yavaştan keşfetmeye karar verdik. İlk olarak deniz yoluyla Cinque Terre’nin hemen dışındaki Porto Venere kasabasını görüp biraz denize girecek, sonrasındaysa Rio Maggiore’ye uğrayıp, son olarak ilk durağımız Vernazza’ya geri dönecektik.
Rio Maggiore
Porto Venere, Cinque Terre’nin dışında kalsa da en az onlar kadar güzel ve oraya kadar gitmişken görülmesi gereken tatlı bir yer. Cinque Terre’nin masalsı köylerine göre daha büyük olan Porto Venere’yi denize girmek için değerlendirebilirsiniz. Kaş’tan ya da Bodrum’dan daha güzel bi denize sahip olmamakla birlikte her bulduğunuz yerden kendinizi denize atabileceğiniz, serinleyip şehri üzerinizden damlayan şıpır şıpır sularla gezebileceğiniz küçük bir sahil kasabası. İnsanlar genelde halka ayrılmış kıyıları tercih ediyor zira plaj girişleri yaklaşık 20-30 euro. Halk demişken, Porto Venere’de de, Cinque Terre’de de insanlar pamuk gibi, mutlu, neşeli… Onlarla olmak bile insanı mutlu ediyor.
Köyler arası mesafe trenle 3-5 dakika arası değişiyor diyebilirim. Fiyatlar da makul, sadece köyler değil yakın çevreyi gezmeye niyetliyseniz normal banliyö trenlerinin biletleri 1.20- 2.20 euro, mesafe fazlaysa 8 euro arasında değişiyor. Daha uzak mesafelere, daha konforlu, kompartımanlı trenlerle gitmeyi düşünürseniz yaklaşık 10-12 eurolara kadar çıkabiliyor fiyat.
Rio Magiore
Biz de herkes gibi Cinque Terre’nin meşhur trekking yollarından birini, en azından en kısa ve kolay olanını bir kere olsun yürümek istedik ama geçen yıl vuran sel ve toprak kayması yüzünden maalesef kapalıydı. Gerçi trekking’i boşverin, köyleri hakkını vererek gezmek bile gece yatağa yattığınızda, varlığından habersiz olduğunuz kaslarınızla tanışmanıza vesile oluyor.
Corniglia
3. gün, tam da Vernazza’da akşam üstü Bellini’lerinin müptelası olmuşken, valizleri toplayıp Corniglia’ya geçtik.
Corniglia, dağın tepesinde, bir uçurumun kenarına konuşlanmış, rengarenk evlerin dizi dizi olduğu, her köşeden limon kokusunun yayıldığı peri masalından fırlamış bir köy! Hemen üstünde aynı güzellikte başka bir köy daha olsa da Corniglia gibi turizmden pek nasibini almamış, kendi içine kapanmış bu minik köycük. Erkek arkadaşım bunu “Corniglia muhtarının başarısı” olarak görse de, Corniglia bu 5’linin arasında olmayı hakedecek güzellikte büyüleyici, masalsı bir dağ köyü.
Corniglia
Corniglia’dan diğer köylere, oradan Pisa ve Livorno’ya uzanan, sonunda kendimizi yeryüzündeki cennet Portofino’ya attığımız yolculuğun devamını diğer yazıda anlatmaya devam edeceğim.
Corniglia