Sultanlar Şehri, Şehirlerin Sultanı Edirne

Tarihi güzellikleri ve kültürü ile Edirne, bir gezgin için oldukça güzel değerler taşımaktadır. Camileri, müzeleri, köprüleri ve çarşılarıyla Meriç’in kenarında yer alan Edirne, bir açık hava müzesi gibi bekler misafirlerini.

Edirne, Osmanlı döneminde “Paşa Sancağı” olarak anılırdı ve Osmanlı’nın üniversiteler şehri olarak ün yapmıştı.

Edirneye vardığımızda ilk olarak Kırkpınar Er Meydanına uğradık,  burada Edirneli Davulcu ve Zurnacı abiler bizi oyun havaları ile karşıladılar.  🙂

Eğer lezzet düşkünü bir kişiyseniz Edirne tam size göre bir şehir.

Açıkçası Edirne’de  yemek konusunda gidilmesi gereken bir çok yer var. Ancak günübirlik gittiğinizde hem zamanınız hem de mideniz tüm bu lezzet duraklarını ziyaret etmeye imkan vermiyor. Şehirde Osmanlı macunları ve çekirdek satan seyyar satıcılar, Selimiye Camii’nden itibaren sizin ilginizi çekmeyi başlıyor. Öncelikle şunu söyleyeyim ki gerçek ciğerin tadını burada alacaksınız.

Aman Allahım bu ciğerse, bugüne kadar yediklerim neydi diyeceksiniz . “Zarları ve sinirleri ayıklanmış ciğer ince ince dilimlenir, unlandıktan sonra özel tavasında, çok kızgın yağın içine atılarak iki dakika pişiriliyor ve servise sunulur.” Ciğercilerden iki tane var ki ünü il sınırlarını aşmış, önünde kuyruklar oluşuyor… Biri Aydın Usta diğeri de Kazım ve İlhan Usta. Ama diğer ciğercilerde hemen hemen bu ustalar kadar lezzetli yapıyor artık ciğerlerini,  rekabet felaket buralarda.

Edirne ;  Fatih Sultan Mehmet Han’ın doğduğu yerdir. Kentin en eski şehri de Kaleiçidir.

Bu alan eski surların kuşattığı dörtgen bir alan. Yaklaşık 360 dönümlük bir alana yayılmakta. Birbirini kesen sokakları ve kentin en eski yerleşimi olduğundan dolayı attığınız her adımda farklı bir tarihi tat alabileceğiniz bir bölge. Edirne’nin fethi sırasında Kaleiçi tek yerleşim yeri olduğu için burada Bizans halkı, Cenevizliler ve Yahudiler oturmaktaydı.

Edirne öyle bir şehir ki tarihi yapılarıyla insanı derinden etkiliyor. Osmanlı  İmparatorluğu’na  90 yıl başkentlik yapmış.  İstanbul’dan araba ile sadece 2 saat uzaklıkta. Güzel bir rota çizerseniz bir günde şehrin görülecek en önemli yerlerini görebilir ve seyahatin tadını çıkarabilirsiniz. Rehbere gerek duymadan, internetten biraz araştırma yaparak gezebilirsiniz. Biz bir günde  görülebilecek en önemli yerleri gördük.

SELİMİYE CAMİİ

Bu muhteşem eser hakkında daha ne yazılabilir ki. Zaten dünya literatürüne  ve Unesco Dünya Mirası listesinde bulunan bu eser Mimar Sinan’ın 90 yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” dediği anıtsal yapı Osmanlı-Türk sanatının ve dünya mimarlık tarihinin baş yapıtlarından.

Eşsiz mimarisi görkemli yapısıyla asırlara tanıklık eden bir Mimar Sinan eseri.

Edirne’nin merkezinde olan Selimiye Camii’yi rahatlıkla bulabilirsiniz. Zaten muhteşem görüntüsü ile adeta uzaktan sizi davet ediyor. Sultan 2. Selim tarafından yaptırılmış olan cami, yapıldığı dönemde Kanuni Sultan Süleyman’a bu camiinin kesinlikle ayakta duramayacağı ve yıkılacağı söylense de padişah, Mimar Sinan’a sonsuz  güvenmiş.

İçeri girdiğinizde caminin büyüsü ve mimari yapısı sizi oldukça etkileyecek. Sadece biz Müslümanların değil yabancı turistlerin de hayli ilgisini çekiyor. Yalnız camiiye  giren bazı turistler bu muhteşem ihtişamlı yapıyı seyretmek varken serçe  büyüklüğünde camiinin bir bölümüne kazınmış  “ters lale” motifini aramaya başlıyorlar. Bu “Ters Lale“ hikayesini de hadi  siz araştırın Google amcadan. 🙂

Kapalı Çarşı da  Fatih Sultan Mehmet zamanında Mimar Sinan’a yaptırılmış. İstanbul’daki Kapalı Çarşı ile kıyaslanırsa hayli küçük olduğu görülmektedir.

Burada meşhur badem ezmesi, Edirne un kurabiyesi ve Edirne sabunlarından hediyelik olarak alabilirsiniz.

Edirne Beyazıt Külliyesi ( SAĞLIK )  Müzesi

Selimiye’den sonra en çok ziyaret edilen ikinci yer burası. Müze, Sultan II. Bayezid Külliyesi içindeki Darüşşifa bölümünde yer alıyor. Külliye ise Fatih Sultan Mehmet’in oğlu ve sekizinci Osmanlı Padişahı Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılmış. Külliye içinde 1488’den beri yer alan darüşşifa (hastane), 1886-1887 Osmanlı Rus Savaşı’na kadar aralıksız 400 yıl hastalara hizmet vermiş.

Darrüşifa kısmı, dönemin en önemli sağlık merkezlerinden biri. Kuruluşunda her türlü hastalara hizmet vermiş. Daha sonraki  yıllarda şifahane, ruh hastalarına yönelik hizmet vermeye başlar. Hastalar dönemin tıp bilgi ve ilaçlarının yanı sıra, su sesi, musiki, güzel kokular ve çeşitli meşguliyetlerle tedavi edilirler. Tüm hastalar için hastalıklarına özel, tedavi amaçlı musiki konserleri verilmektedir.

Eminim ki benim soluksuz gezdiğim müzeyi, siz de ziyaretiniz esnasında keyifle gezecek, ortamdan ve şifa odalarının mizansen kurgularından oldukça etkileneceksiniz .

KARAAĞAÇ

Orada bir yol var, o yolda yürümek insana şifa verir. İşte bu yol parke taşlarından yapılmış, sağınızda, solunuzda attığınız her adımda yeşillik ve tarih  var. Karaağaç Yolu (son dönemde bilinen adıyla Lozan Caddesi) Edirne’nin en güzel mesire yerlerinden olan Söğütlük ormanındaki yeşillik ve bülbül sesleriyle sarmaş dolaş oluyor ve hafta sonları neredeyse  tüm Edirne halkı burada spor yapıyor, geziyor, bir çok mesire yerinde açık havada mis gibi şehrin havasını içine çekiyor. Edirne’nin batısından Tunca’yı sonra da Meriç’i aşan köprülerden ve güzel bir koru içinden geçen 5 km’lik yol sonunda ise kentin Karaağaç Semtine varıyorsunuz. Karaağaç, yakın geçmişin siyasal olaylarından Edirne’nin, en fazla zarar gören semtidir 1915’te Bulgaristan’ı kendi yanında savaşa sokmak için Almanya’nın yaptığı şiddetli baskı yüzünden, Meriç batısındaki tüm Türk topraklarıyla birlikte Edirne’den ayrıldı. Ancak 1923 yılında Lozan Anlaşmasıyla geri alınabildi. Bugün bu anlaşmayı simgeleyen anıtıyla, tarihi Tren İstasyonu ve yine tarihi Trakya Üniversitesi Rektörlük binasıyla Edirne’nin en güzel ve şirin semtlerinden biri. Edirne’ye 5 kilometrelik doğa ve tarih yoluyla bağlanan Karaağaç Mahallesi, bir yaklaşıma göre Antik Orestia şehri üzerine kurulmuş olup, adını burada bir zamanlar var olan Karaağaç ormanlarından almış. Eski yıllarda, Karaağaçlılar geçimlerini şarapçılıktan sağlarlarmış. Yakın geçmişte Karaağaç; zengin Edirneliler ile azınlık önde gelenlerinin ve görevli memurların yaşadığı gözde bir yer olmuş. Karaağaç 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile burada yaşanan ünlü diplomatik tartışmalar sonunda, Savaş Tazminatı yerine sayılmak üzere Türk topraklarına katılmış. Burada yaşayan Karaağaçlı Rumlar, mübadele sonrasında sınıra yakın bir yerde yine aynı adı taşıyan bir köy kurmuşlar. Şimdiki Karaağaçlılar ise mübadele döneminde gelmişler. Günümüzde eski zengin çehresinden çok şey kaybetmesine rağmen, Karaağaç, yerleşim biçimi ve eski evleriyle etkileyici güzellikler sunmaya devam etmekte.

Yolun sonunda ise mimarisi ile ünlü tarihi Edirne Garı bulunmakta. 

Karaağaç Tren İstasyonu olarak ta bilinen ve II. Abdülhamit devrinde yaptırılan bu tren istasyonu günümüzde Trakya Üniversitesi Rektörlük Binası olarak kullanılmakta.

Trakya Üniversitesi tarafından orjinaline uygun olarak restore edilen bina, 1998’den bu yana üniversiteye Rektörlük Binası olarak hizmet vermekte.  Bu binanın bahçesinde  eski bir kara tren  var  buraya gelen hemen hemen her ziyaretçi bu  trene binmeden,  fotoğraf çektirmeden gitmiyor. 🙂

LOZAN ANITI

Lozan Anıtı, Trakya Üniversitesi Rektörlüğü alanı içerisinde yer almakta. Anıtın dikilmesinde Trakya Üniversitesi ve Edirne Valiliği ile diğer kuruluşlar önemli bir çaba sarfetmişler. Lozan Anlaşması ile Karaağaç’ın tekrar Türk topraklarına kazandırılmasını ve Lozan Anlaşmasında kazanılan diplomatik zaferi temsil etmekte. Anıtın bitişiğinde ise Lozan Müzesi bulunmakta.

Lozan Anıtı, üç yüksek sütundan oluşmakta. Birincisinin yüksekliği 36.45 metre ve Anadolu’yu sembolize ediyor.

İkincisi 31.95 metre ve Trakya’yı simgelemekte. Üçüncüsü ise 17.45 metre uzunluğu ile Karaağaç’ın simgesi. Beton çember, birliği, genç kız figürü; estetik, zerafet ve hukuku, kızın elindeki güvercin barış ve demokrasiyi, diğer elindeki belge de Lozan Anlaşmasını sembolize ediyor.

Bu kadar sıkı bir gezi sonrası şirin Karağaç cafelerinden birinde bir çay molası verdik. Cafelerde genelde üniversite öğrencileri çalışmakta, rengarenk masaları, sandalyeleri ve sıcacık hoş geldin leri ile kesinlikle uğranılası yerler.

Edirne gezisinden döndükte sonra , şimdiye  kadar Edirne’ye niçin gitmedim diye kendi kendime çok kızdım. Gerçekten her yönüyle muazzam bir Şehir. Gitmediyseniz  muhakkak bir gün yönünüzü Edirne’ye çevirin.

“Edirne;

Sultanların şehri, şehirlerin sultanı…

Sarı ayçiçeklerinin ana vatanı…

Mimar Sinan’ın ustalık şaheseri…

Pehlivaaan… Pehlivannnn… Seslerinin yükseldiği Er Meydanı”…

Yazı ve Fotoğraflar: Yasemin Öztürk Karacaoğlu
İletişim: ykaracaoglu@hotmail.com
İnstagram: yasko_k